Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Resmî Gazete'de yayınlanan
karara göre; Er İlhan Kılıç ile Er Kenan Deniz'in cezaları, sağlık
sorunları nedeniyle kaldırıldı. Adli Tıp raporuna göre 'kocama' hali görülen 86
yaşındaki Er İlhan Kılıç, 28 Şubat döneminin MGK Genel Sekreteri ve Hava
Kuvvetleri Komutanıydı. Er Kenan Deniz ise dönemin Genelkurmay İç Güvenlik
Harekât Dairesi Başkanı ve Başbakan Askeri Başdanışmanıydı.
Bu şahıslar, Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini
cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçundan, Ankara 5. ağır
ceza mahkemesinin 13/4/2018 tarihli kararıyla, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmışlardı.
Adli tıp kurumu 3. adli tıp ihtisas kurulunun 4/1/2023
tarihli raporu sebebi ile Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 104. maddesinin 16.
fıkrası gereğince, Cumhurbaşkanımız tarafından cezaları kaldırılmıştır.
28 Şubat post modern darbe sürecinin, anlı şanlı 2 darbecisi
böylece, bundan sonraki yaşamlarını artık ceza evinde değil kendi evlerinin aile
ortamında, sıcacık yataklarında, mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürecekler.
Ne diyelim?
- “Hayırlı olsun” mu?
Durun; önce, 01.06.1998 milliyet gazetesinin bir haberine
bakalım:
Başlık: Komutan Duyarlılığı
Hava Kuvvetleri
Komutanlığı'nın kuruluşunun 87. yıldönümü nedeniyle Akıncı 4. Ana Jet Üssü'nde
düzenlenen "Anıları Tazeleme Günü"ne türbanla katılanlara kızan
Orgeneral İlhan Kılıç, bir kadının "sembol" niteliği taşıyan
başörtüsünü açtırıp iki ucu çenesinin altından düğümlenecek şekilde bağlattı.
Elini sıkmak
üzere yaklaşan Fatma Çelenkoğlu'nu uyaran Kılıç, genç kadının başörtüsünü
açtırıp iki ucunu çenesinin altından düğümlenecek şekilde bağlattı. Karşılama
töreninin sonuna doğru önünden geçen başörtülü bir kadından sonra yanındakilere
dönerek ellerini iki yana açıp tepki gösteren Kılıç, gazetecilerin "Türban
takanların karargahlara alınmaması nedeniyle mi tepki gösterdiniz"
sorusunu "Evet" diye yanıtladı. "Modern Türkiye'yi yaşatmaya
çalışıyoruz. Başörtüsüyle hiçbir sorunumuz yok" diyen Kılıç şöyle devam
etti: "Anadolu'da tarlada çalışan bacımız... Böyle ucuna da altın takar.
Karadeniz'de sırtında odun taşıyan bacımıza tepkimiz yok. Onların başı örtülü
olsun. Çarşıda, özel işyerlerinde olur ama devlet dairesinde olmaz.
Biz de devletiz."
İşte, böyle bir duyarlı (!) komutanmış, o yıllarda, Er İlhan
Kılıç.
Aslında, Er İlhan Kılıç, 28 Şubat post modern darbecilerinin
içinde en ılımlı olanlarından birisiydi, diyebilirim. Özellikle, kendisinden
önce Hv. K. K’nı olan Er Ahmet Çörekçi’nin yanında adeta zemzem ile yıkanmış gibi,
bile diyebilirsiniz. Çörekçi, kelimenin tam manası ile din düşmanıydı. Bir
başörtüsü gördüğünde panter kesilip, parçalama pozisyonuna geçiveriyordu. Öyle
bir din düşmanının altında görev yapması elbette Kılıç’ı da etkilemiştir, ister
istemez.
Kılıç, mülayim, orta yolu bulmak isteyen, vaziyeti idare
etmeye çalışan yumuşak huylu bir karakterdi.
Kendisi ile yollarımız 15. Füze Üs K.’lığında rastlaştı. Hv.
K. K. olarak, üssü ziyarete gelmişti. Brifingde Şube Müdürü olmam hasebiyle ben
de bulundum. Başörtüsü konusunda; annelerimiz gibi örneğini ilk ortaya atan
kendisidir. Hiç olmazsa, iğne olmasın da annelerimiz gibi alttan bağlasınlar,
demişti. Hafızamda yanlış kalmadıysa, Yaşar Nuri Öztürk’ün kitaplarını da
birliklere dağıttıran, bu kişiydi.
Yani, bir orta yol bulmaya çalışıyor izlenimi vermişti bana.
Lakin, Milliyet gazetesinin haberinde de görüldüğü üzere
zihniyet olarak 28 Şubat darbecilerinin zihniyetini de taşımıyor değildi. Kendi
ifadeleri ile, Modern (!) Türkiye’yi yaşatmaya çalışıyorlarmış. Devlet
dairesinde olmazmış.
Yani mizaç itibarıyla mülayim, lakin zihniyet olarak 28
Şubat darbeci zihniyeti diyebilirsiniz.
Cumhurbaşkanımız, çok büyük bir alicenaplık göstermiş,
kendisini yok etmeye çalışan, belediye başkanlığını, hatta mahalle muhtarlığını
dahi çok gören iki kişiyi affetmiştir. Bu yüce gönüllülüktür. Asalettir.
Devletimizin başı Cumhurbaşkanımızdır, iradesine bir
itirazımız yoktur. Ölçmüştür, biçmiştir, kararını vermiş ve uygulamıştır. Bize
de kabul düşer.
Bununla birlikte, şahsen benim inancım gereği ve de Sayın Cumhurbaşkanımızı
destekleyen bir vatandaş olarak, bu hatırlatmayı yapmam da üstüme vazifedir: Mağdurların
hakları ne olacak?
Allah Teala, katili affetme yetkisini öldürülen kişinin
ailesine vermiştir. Cezası uygulanmayacak ise ancak öldürülen kişinin ailesi
tarafından affedildiği taktirde, uygulanmamalıdır.
O halde, bu kişilerin mağdur ettiği on binlerce mağdurun
hakkı ne olacak? Bu kırık gönüllerin telafisi nasıl başarılacak?
Sayın Cumhurbaşkanım; 28 Şubat’ın yıldönümü de yaklaşıyor. Hala,
haklarını alamamış olan insanlar, umut ile sizin adaletinizin tecellisini
bekliyor.
Eğer, bugün 28 Şubat darbecileri affedilecek ise onların
meydana getirdikleri hasarların hepsinin tamamen giderilmesi, gerçek hakkaniyet
olmaz mı?
28 Şubat mağduru askerler, tazminat alamadılar, emsalinin
rütbesinin karşılığı araştırmacı kadrosuna atandılar ama kimlik kartlarındaki
rütbeleri düzeltilemedi, bu kadar basit bir işlem dahi yapılamadı. Askeri
okullardan atılanlara hakları verilemedi, emekliliğe zorlananlara hakları
verilemedi, hele ki üçlü kararname ile atılanlara hiçbir hak verilmedi.
Darbeciler affediliyor, mağduriyetler giderilemiyor ise, burada
katmerli zulüm var demektir. Böyle bir zulmü ortadan kaldıracak yegâne kişi de
sayın Cumhurbaşkanımızdır.
Ayrıca, hastalık,
yaşlılık gibi sebeplerle fiilen cezaevinde kalması mümkün olmayan tüm hasta
mahpuslar için, suç tipine bakılmadan ve adi-siyasi ayrımı yapılmadan aynı
uygulamanın devam ettirilmesi de insani ve hukuki bir gerekliliktir.
Bu nedenle, İlhan Kılıç ve Kenan Deniz ile aynı veya benzer
durumda olan tüm hasta ve yaşlı mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır. Bu
konu siyasi iktidarların tercihlerine, konjonktüre veya bir takım siyasi
mülahazalara göre karar verilemeyecek kadar önemli olup, tüm hasta ve yaşlı
mahpusları kapsayacak yasal bir zemine kavuşturulmalıdır.
Adli Tıp Kurumu aynı mağduriyeti yaşayan herkese aynı
tutumla yaklaşmalıdır.
Gelelim, Er İlhan Kılıç’ın sıcacık evinde, mutlu ve huzurlu yaşamasına…
Yaşasın. Er İlhan Kılıç da kalan ömründe mutlu ve huzurlu
yaşasın; parçası olduğu darbe sürecinde, TSK’dan atılan binlerce subay,
astsubayların aileleriyle beraber, çoluk çocuk çektikleri çileleri, kızların
okullarının kapılarında akıttıkları göz yaşlarını, işlerinden atılan memurların
acı ve ıstıraplarını, intihar eden mağdurların yaşama haklarını düşünüp, mutlu
ve huzurlu yaşasın…
Bu dünyanın bir de ötesinin olduğunu, gerçek mahkemenin
mahkemeyi kübra olduğunu da hiçbir zaman unutmasın. Boynuzsuz koyunun hakkının
boynuzlu koyundan alınacağı o günü unutmasın.
Hiç olmazsa, mağdur ettiği o insanlardan özür dilesin,
helallik istesin.
Allah, hiç şüphesiz, adili mutlaktır.
Gürcan Onat, 30.01.2023, 14.00, Fatih.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder