8 Nisan 2023 Cumartesi

Nefsime Ders: Zan

Sekiz sene önce, 2015 yılında yaşamış olduğum bir hadiseyi, bir kenara not etmişim; nefis aynı nefis olduğu için yayınlama ihtiyacı hissettim. Rabbim bizi bir an dahi nefsimize bırakmasın.

Yatsı namazını kılmak için camiye girdim. Ezan yeni bittiğinden, müezzin ezan duasını okuyordu. Dolayısıyla, cemaat dağınık oturmuş; henüz namaz için saf alınmamıştı.

Öne doğru yürüdüm, ön safta bir kişilik boş yer vardı. Doğrudan bu boş yeri doldurmayıp, farza dururken geçerim düşüncesiyle, boşluğun tam arkasına gelecek şekilde, ikinci sırada sünnete durdum. Bir müddet sonra, ben namazdayken, yanı başıma bir kişi gelip namaza durdu. Yan taraflar boş olduğu halde, bana iyice bitişik durması ister istemez dikkatimi çekti.

Sünneti bitirdik, müezzin ihlasları okurken, yanımdaki şahsı biraz daha detaylı gördüm. 55-60 yaş aralığında olduğunu tahmin ettim. Yüzü bir hayli yıpranmıştı. Altında eskimiş bir kot pantolon, üstünde kumaş palto, benimkinden biraz daha uzun sakalı vardı. Dışarıdan bakılınca, çok bakımlı olmayan, biraz da pejmürde bir yapıya sahipti.

Oturduğum yerden hafif kenara çekildim, hemen bitişiğimde, bana çok yakın durduğu için, az arayı açtım. Sağ tarafımda bulunduğundan gayri ihtiyari sola doğru kafamı çevirmiş, düşüncelere dalmıştım: "Ön saftaki yere mi geçmek istiyor" falan, diye aklımdan geçirirken, sağ dizime hafifçe, kibar bir şekilde dokunuldu. Kafamı çevirince, bu hırpani kılıklı şahıs eliyle öndeki boşluğu işaret ederek: "Faddal" dedi. Yüzünde tebessüm vardı. Arap olduğunu anladım. 

Ben de mahcup bir tavırla:  "Siz buyurun" deyip, elimle işaretine karşılık verdim. 

İkimizde oturduğumuz yerden kıpırdamadık. Müezzin kamete başlayınca, kalkmayı özellikle ağırdan aldım. 

Kendi kendime: "Ya Rabbi, bu kalp temizliği ne kadar zor bir şeymiş", dedim. 

Utanmıştım: "Camiye kalıbı getirmek önemli değil, kalbi zanlardan, menfi yorumlamalardan kurtaramadıktan sonra, huzura durmak, hangi yüzle?", diye zihnim dalgalanmaya başlamıştı.

Ben kalkmayınca, yanımdaki şahıs biraz da mecburen ön safa geçti. Sonra, saflar sıkışınca, benim önüm de boşalıp, bana da yer açıldı ve ben de onun yanında yerimi aldım. İkimizde ön safta namazımızı kıldık. Farz namaz bitince hemen camiden çıktım, adeta kaçmak istiyordum. Yanımdaki şahıs da çıktı, son cemaat yerinde sünnete durdu. Giderken iyice inceledim, bu hırpani kişiyi.

Doğrusu, bana iyi ders vermişti. 

Oysa, Allah Teala: " Zannın çoğundan sakının" demiyor muydu?

Resulullah efendimiz de: "Kötü zandan sakının!" diye, uyarmamış mıydı?

Hem yüzümü çevirmiş, hem de zanda bulunmuştum.

Güya sevap kazanmak için camiye gittiğim halde, günahları donanıp mı gelmiştim?

Aman, Ya Rabbi; ancak sana sığınıyor ve ancak senden yardım diliyorum. Beni bir an dahi nefsime bırakma. (Amin)

Pişman oldum. Adam olabilmek için, demek daha çok fırın ekmek yiyerek, çok yürümem gereken yollarım varmış...  (Gürcan Onat, 2015, Fatih)

Bu hadisede kötü zannımı yanımdaki kişinin sayesinde, hemen fark edebilmiştim. Şimdi düşünüyorum da acaba fark edemediğim kaç zannım vardır. Beyin sürekli zan fırtınaları ile meşgul olmaya devam ediyor; kalp de bundan etkileniyor. İyi olanlar neyse de kötü olan zanların hesabını ahirette nasıl vereceğiz acaba?

Hucurat Suresi 12: "Ey iman edenler! Zandan çok kaçının! Şüphesiz ki zannın bir kısmı günahtır..."

Buhari, Vesaya, 8, Müslim Birr, 28: "Kötü zandan sakının! Çünkü zan, yalanın ta kendisidir. ..."

Ya bir de, kötü zanlar neticesinde, sebebiyet verdiğimiz büyük günahlar ve olumsuz olaylar meydana gelmişse; işte, o zaman halimiz harap.

Allah'a sığınıp, zandan bütün gücümüzle sakınmaktan başka çıkar yol görünmüyor, vesselam.

Gürcan Onat, 2023, 17.30, Fatih. 

2 Nisan 2023 Pazar

NE ACAYİP BİR RUH HALETİ

 "Yahudi Ka'b bin Eşref ile Huyey bin Ahtab, Uhud savaşından sonra otuz Yahudi ile birlikte Mekke'ye gittiler.

Ebu Süfyan bin Harb dedi ki: "En sevdiklerimiz, biz ya da onlar yok oluncaya kadar bu adamla (Muhammed'le) savaşmakta bize yardım edenlerdir."

Ka'b bin Eşref , Ebu Süfyan'a dedi ki: "Sizden otuz kişi, bizden de otuz kişi gelsin. Göğüslerimizi Kabeye dayanarak bu beytin rabbine, olanca gücümüzle Muhammed'e karşı savaşacağımıza yemin edelim."

Ardından Kabeye giderek bu şekilde yemin ettiler.

Ebu Süfyan, Ka'ba sordu: "Sen ehli kitaptan bir kişisin, kitabı okuyorsun. Söyle, biz mi daha çok hidayet üzereyiz, yoksa Muhammed mi?"

Ka'b, soruya soruyla karşılık verdi: "Muhammed sizi neye çağırıyor?"

Ebu Süfyan cevap verdi: "Allah'a ibadet etmeye, ona hiç bir şeyi ortak koşmamaya çağırıyor."

Ka'b dedi: "Peki, sizin durumunuzu bana bildirin"

Halbuki o, onların durumunu biliyordu.

Ebu Süfyan cevap verdi: "Biz hörgüçlü develerimizi keseriz, misafire ikram ederiz, esiri kurtarırız, hacılara su veririz, Rabbimizin beytini imar ederiz, akrabalık bağını gözetiriz, ilahlarımıza ibadet ederiz, üstelik biz harem ehliyiz."

Bunun üzerine Ka'b dedi ki: " Allah'a yemin ederim, sizin yolunuz Muhammed'in yolundan daha hidayetkardır."

Bunun üzerine yüce Allah, "görüyor musun şunları, kitaptan nasip verilenleri.... buyruklarını indirdi." (1)

Mukatil bin Süleyman'ın tefsirinde anlattığı bu hadiseyi, Ömer Nasuhi Bilmen şu şekilde aktarmıştır:

"Rivayete göre Yahudilerden Huyey bini Ahtep ve Keb İbni Eşref ile beraber yetmiş kadar arkadaşları Uhud vakasından sonra Mekke’i mükerreme’deki müşriklerin yanına gitmişler, Müslümanların aleyhine bir sözleşme yapmak istemişler, fakat Mekke müşrikleri bunların hakkında şüpheye düşmüşler siz ehli kitapsınız, Muhammed -aleyhisselâm- da kitaba davet ediyor. O halde siz onun aleyhine olarak bizimle nasıl teşriki mesai edebilirsiniz? Eğer siz bizim putlara secde ederseniz size o zaman inanırız demişler, o Yahudiler de Mekke müşriklerini tatmin için onların putlarına secde etmişler. Sonra, Mekkeliler: "Bizim dinimiz mi doğru, Müslümanların dini mi doğru, diye sormuşlar ve dinleri hakkında şöyle malûmat vermişler: “Biz Kâbe’nin valileriyiz, hacılara su veririz, misafirlere konuklukta bulunuruz, esirleri serbest bırakırız, akrabayı gözetiriz, Rabbimizin evini tamir ederiz. Muhammed -aleyhisselâm- ise yalnız bir Allah’a ibadet edilmesini istiyor, putlara ibadeti yasaklıyor, ata ve ecdadımızın dinini terk etmemizi teklif eyliyor, aramıza ayrılık düşürmüş bulunuyor.”

Bunun üzerine Ka'b da demiş ki: "Vallahi sizin yolunuz Muhammed’in -Aleyhisselâmın- takib ettiği yoldan daha doğrudur."

İşte onlar böyle putperestleri  ehli tevhide tercih etmiş, kendileri de o müşrikler gibi Cibt ve Tâğuta secde eylemişlerdi. Bunun üzerine bu mübarek ayetler nazil olmuş, onların da müşrikler ile aynı düşüncede olduklarını göstermiştir. (2)

Beydavi, aynı hadiseyi sayı vermeden, bir bölük Yahudi'yle Mekke'ye Kureyş ile ittifak amacıyla gittiklerini belirterek, hadiseyi daha özet olarak anlatmaktadır. (3)

Elmalılı da, Yahudilerin reislerinden Huyeyy b. Ahtab ile Ka'b b. Eşrefin yanlarına Yahudilerden yetmiş süvari alarak Mekke'ye, Kureyş ile bir ittifak  ve sözleşme yaparak Resulullah ile olan ahidlerini bozmak istediklerini belirterek, aynı hadiseyi anlatmaktadır. (4)

Bu hadise üzerine, Allah Teala, Resulüne indirdiği ayetlerinde Müslümanları şu şekilde bilgilendirmektedir. Nisa suresi: 51

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا

(Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta iman ediyorlar, sonra da kâfirler için “Bunlar Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar.)

Kendilerine kitaptan nasip verilenlerin Yahudiler olduğu çok açıktır. Müfessirler bu konuda hemfikirdir. Hadisede görüldüğü üzere, sırf Müslümanlara düşmanlıkları nedeniyle, Mekke müşrikleriyle ittifak yapıp, kendi inançlarını da göz ardı etmişlerdir. Kitabı mukaddesin üzerinde çok durduğu ve hep kötülediği putperestlik ve şirk bulunmasına rağmen onlar, müşriklerin, Müslümanlardan daha doğru bir yola inandıklarını ilan etmişlerdi. Öyle olmadığını bildikleri halde, bu yalanı söylemekten çekinmemişlerdir.

Bu ayeti kerimede cibt ve tağut kelimeleri dikkat çekiyor.

İsfehani'nin Müfredatında cibt: "Kendisinde hayır bulunmayan, bir işe yaramaz, değersiz şey demektir. Allah dışında ibadet edilen her şeye cibt denilmiştir. Sihirbazlar ve kahinlere de cibt denilir." (5)

Tağut kelimesini Mevdudi, "eğer bir kimse Allah'a isyan eder ve O'nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman tağuttur. Böyle kimse şeytan, rahip, dini veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle, bir kimse tağutu reddetmedikçe, gerçekten Allah'a inanmış sayılmaz" şeklinde açıklamıştır. (6) 

Ö. N. Bilmen tefsirinde şunları kaydetmiş; "Kitaptan nasipleri oldukları halde böyle cahilce müşrikçe bir harekette bulunuyorlar, (ve) bu adiliği yapan o kimseler (kâfirler için bunlar müminlerden) İslâm dinini kabul etmiş zatlardan (daha doğru bir yoldadırlar, deyiveriyorlar) ne acayip bir ruh haleti!.. Bütün ilâhî kitapları, bütün Yüce Peygamberleri tasdik eden, bütün güzel ahlâkı yaymaya çalışan Müslümanlara öyle bir yüce zümreye karşı dinden mahrum, putlara tapmakla meşgul Arap müşriklerini, öyle cahil bir taifeyi tercih etmek alçaklığında bulunuyorlar."

Gerçekten anlaşılır gibi değil.

Ehli kitap olduğunu söyleyeceksin, aynı Allah'a ibadet ettiğini söyleyeceksin, sonra siyasi istikbal için puta tapan cahil müşriklerle anlaşma yapmak uğruna, kendilerine daha doğru yolda oldukları yalanını söyleyeceksin.

Ne acayip bir ruh haleti!...

Peki, bu durum, günümüzde yaşadığımız politik hadiselerle bir benzerlik göstermiyor mu?

Bizler çok iyi biliyoruz ki; Kur'an, tarih kitabı değildir. O, hayat kitabıdır!

Tarihten örnekler vermektedir; bugün, o yaşananlardan ibret alıp kendimize çeki düzen verelim diye...

Aynı yanlışları tekrarlamayalım diye...

O acayip ruh haline bürünmeyelim diye...

Müteakip ayeti kerime ise; ahirette, sonucun çok vahim olduğunu açıkça ifade etmektedir.

Nisa suresi: 52

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُؕ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصٖيراًؕ 

(Bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı kimseye yardımcı bulamazsın) 

Bu mübarek ayetler, putlara, şeytanlara tapınan, kâfirleri müminlere tercih eden bir takım Müslüman düşmanlarının ilâhî lânete hedef olduklarını bildirmektedir.

O dönemde, Yahudilerin hangi haleti ruhiye içerisinde olduklarını bilmemiz zor; lakin, günümüzde benzer hadiseleri gözlemlerken, kişilerin nasıl bir ruh halinde olduklarını anlayabiliyoruz.

Biz, mümin kardeşlerimize kardeşlik hukukumuz gereği, attıkları adımlara dikkat etmelerini, bu ve benzeri ayeti kerimelerde zikredilen konumlara düşebileceklerini, eğer hatalarında devam ederlerse, ahirette hesaplarının çok zor olacağını hatırlatmakla mükellefiz.

Siyasi partilerde kutuplaşma ne yazık ki çoğu zaman tarafgirlik hastalığıyla insanı aklı selim düşünmekten mahrum bıraktırabiliyor. Lakin, bunun ceremesini hem ülke olarak tüm vatandaşlar çekiyor; hem de fert olarak ahirettte hesabı verilemeyecek durumlara düşürebiliyor.

Allah Teala, tüm kardeşlerimizi, Allah Teala'nın lanetlediği, Rahmetinden uzaklaştırdığı işleri yapmaktan muhafaza eylesin.

Gürcan Onat, 02.04.2023, 16.20, Fatih.


FAYDALANILAN KAYNAKLAR:

(1) Tefsir i Kebir, Mukatil bin Süleyman, cilt: 1, sayfa: 366-367, İşaret Yayınları.

(2) Kur'anı Kerimin Türkçe meali alisi ve tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, cilt:2, sayfa: 606-607, Bilmen Yayınevi.

(3) Beydavi Tefsiri, Kadı Nasırüddin Beydavi, cilt:1, sayfa: 535, Kahraman Yayınları.

(4) Hak dini Kur'an dili, Muhammed Hamdi Yazır, cilt: 2, sayfa: 1366, Diyanet İşleri Reisliği Neşriyatından. Sadeleştirilmişi cilt: 3, sayfa: 7, Azim dağıtım.

(5) Müfredat, Rağıp el İsfehani, cilt:1, sayfa:229, Çıra yayınları.

(6) Tefhimül Kur'an, Ebu'l a'la Mevdudi, cilt:1, sayfa:174, İnsan Yayınları

ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ

 “Middle East Forum” isimli bir web sitesi var. Bu sitede 2002 yılında “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail” başlıklı bir makale yayın...