31 Aralık 2022 Cumartesi

BİR ZAMANLAR TkMM VARDI

İlk toplantıyı çok iyi hatırlıyorum.

2008 yılında, Taksim'de bir otelin toplantı salonunda yapılmıştı.

ASDER adına katılmış olduğum bu toplantı, oldukça ihtişamlı olmuştu. Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları ve Sivil Toplum Kuruluşlarının neredeyse tüm yelpazeyi kapsayacak zenginlikte katılımı ile icra edilmişti.

Toplantılar, ilk sene ve müteakip üç beş yıl yine katılımcı cihetiyle oldukça yüksek seviyede seyretti. Lakin, zaman ilerledikçe, Ülkemizdeki tüm sivil toplum faaliyetlerinin kaçınılmaz kaderi gibi, kMM'lerinde de iştirakçi sayısında azalmalar gözlenmeye başlandı.

İlk zamanlar, darbe ortamlarından çağdaş demokrasiye geçme çabaları vardı. Bu nedenle, her kesim tarafından oldukça fazla ilgi görmüştü. Çünkü, her düşünce ve kesimden insanlar bu ortamda bir araya gelip, birbirlerine sakınmadan ve çekinmeden sözlerini rahatça söyleyebiliyor ve birbirlerini saygıyla dinleyebiliyorlardı.

TkMM'leri birçok şehirde "önyargılar girmeden", "her görüşe eşit yakınlıkta" ilkesiyle toplantılarını yapmaya devam ediyordu.

İlk günden itibaren, çok büyük kısmına ASDER adına iştirak ettim. Önceleri ASDER'i tanıtmak ve mağduriyetleri toplumun her kesimine anlatabilmek için bunu bir görev bilmiştik.

"Düşünce suçuna karşı girişim" platformunu oluşturan Şanar Yurdatapan'ın büyük gayretleri ile sürdürülen TkMM, gerçekten başka hiçbir platformun yapamadığını başardı. En sağdan en sola her düşünce sahibi sivil toplum örgütleri mensuplarını bir araya ve vekillerle karşı karşıya getirdi. Herkesin 5 dakika söz sahibi olduğu bu toplantılarda, katılımcılar birbirlerinin sözünü kesmeden, konuşanı büyük bir olgunlukla ve dikkatle dinliyor. Herkes inancı, fikri ve düşüncesi ne ise, onu olduğu gibi ifade edebiliyordu. Türkiye genelinde ve politika alanında başarılamamış olan bu seviye TkMM'lerinde başarıldı.

Benim için de, sözümü hiç sakınmadan ve inançlarımı hiç gizlemeden, olduğu gibi, sadece üsluba dikkat ederek söylediğim bu toplantılar, çok verimli oldu.

En zıt fikirlerin sahipleri dahi bu toplantılarda birbirlerini sakince dinledi ve anlamaya çalıştılar. Anlamadıkları yerleri birbirlerine sorma imkanı buldular.

Farklı inanç yapılarında, sosyal ve siyasal gruplar arasında "diyalog zemini" olarak varlığını sürdüren Türkiye küçük Millet Meclislerinin 2016 yılındaki bir gündemi; "Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Türkiye'de Medyanın Durumu" idi.

Bu toplantıda aşağıdaki konuşmayı yaptığımı hatırlıyorum:

"Toplantıya katılan herkes düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanamayacağı konusunda hem fikirler. Elbette ben de bu şekilde düşünüyorum. Ancak, düşünce ve inançlarımı ifade ederken ne söylediğimi ve ne şekilde söylediğimi de önemsiyorum. Yani, önce kendi nefsimi kontrol altına almaya, gazabımı engellemeye çalışıyorum. Söz kontrolsüz olmamalı. Bu çok önemli, zira haddi aşmamak gerekir. Herkes nefsini kontrol altına almayı becerebilirse, toplumsal barış daha kolay sağlanabilir. Kendini kontrol altına alamayan, başkasına nasıl söz anlatabilir. Nefsine hakim olabilen ise güzel bir örnek olur. Herkes, kim olursa olsun, ne söylerse söylesin, kendisini olduğu gibi ifade edebilmeli. Hatta ben buna uç bir örnek veriyorum; Güneydoğu'da yaşayan bir Kürt; "Ben bağımsızlık istiyorum. Türkiye'nin bölünmesini istiyorum. Kürdistan istiyorum" demek istiyorsa, buna inanıyorsa diyebilmeli. Tabii ki, ben böyle bir şeyi asla tasvip etmem. Mücadelemi yaparım. Ama karşımdaki bunu istiyorsa söyleyebilsin ki, ben de ona; "gel arkadaşım, sen niye böyle söylüyorsun?" deyip, oturup onunla güzelce, konuşabileyim.

İnsanlar; içlerinde ukdeler, beyinlerinde düğümler varken, birlikte huzur içinde, rahat yaşayamazlar.

Hiçbir şekilde düşünce ve inançlar baskı altına alınmamalı. Bunun sıkıntısını en çok, benim ait olduğum camia çekmiştir. Yıllarca kışlalarda inancımızı, namazımızı gizledik. Binlerce insan, sırf inancı ve düşüncesi nedeniyle, namaz kıldığı ve eşinin başı kapalı olduğu için TSK'den atıldı. Ağzımızdan Allah kelimesini bile çıkartamadığımız zamanlar oldu. Bizden önce de yetmişli yıllarda ve Seksenlerde komünist, sosyalist diye insanlara işkenceler yapıldı ve ordudan atıldılar. Yeter artık.

Hiçbir şekilde düşünce ve ifade hürriyeti engellenmesin.

Ha, bunun bir sınırı var elbette; hakaret, aşağılama ve küfür olmamak kaydıyla...

Hakaret ve küfür, fikir ve düşünce değildir, çünkü !

Nefret suçu işlenmemelidir !

Bir de, ki bence burası da çok önemli, zira bu hususta çok yanlışlar görüyoruz; yalan, iftira ve algı operasyonları yapılmamalıdır.

"Fitne katlden beterdir."

Bu, o kadar önemli ki; bir insana çamuru atıyorlar, yıllarca uğraşıp duruyor, temizlenebilmek için. Bu insanlık olamaz. Böyle bir şey olamaz."

Hafızamda kaldığı kadarıyla bu çerçevede düşüncelerimi anlattım, teşekkür ederek, sözlerimi bitirdim.

TkMM'lerinin çok beğendiğim ilkelerini yazmak istiyorum:

1. KİMSE KİMSENİN YERİNİ DOLDURAMAZ ; Oturulmayan koltuk boş kalacak, ta ki sahibi gelip doldurana kadar.

2. AİLE FOTOĞRAFI ;  Bu fotoğrafta hepimize yer var.  

3. VEKİL MÜVEKKİL BULUŞMASI: Bir vekilin müvekkiline ayıracak ‘ayda bir gün üç saat’i olmaz mı? 

4. EŞİT YAKINLIK: Tüm politik kuruluşlara eşit uzaklıkta değil, eşit yakınlıkta duruyoruz.

5. ÖNYARGILAR GİREMEZ: Kimliğinizle, düşünce ve inançlarınızla gelin.  Sadece “Önyargılarınız” kapının dışında kalsın.

6. AMAÇ ÜZÜM YEMEK: "Bağcıyı dövmek” değil. Çok açık ve ağır eştirebilirsiniz; ama konuyla ilişkili ve çözüm üretmeye yönelik olarak. 

7. DİYALOG= KONUŞMAK + DİNLEMEK:  Katılmıyorum, ama bağırarak değil. Katılıyorum ama alkışlayarak değil. Sadece anlatmak değil, başkalarının görüşlerini anlamak için buradayım.

8. HEDEF “KARAR ALMAK” ve “UYGULAMAK” DEĞİL:  Azınlık, çoğunluğa uymak zorunda değil.  Amaç diyalog, amaç en cılız sesin bile duyulması.

9. SÖZ UÇAR YAZI KALIR: Her ayın toplantı tutanakları ve ortak payda raporları web sitesinde yayınlanıyor, kamuya açıklanıyor.

10. ADEMİ MERKEZİ YAPI: ÖZERK GİRİŞİMLER:  Ana ilkelere göre kurulan her kMM, kendi işini kendi görüyor.  Merkez yok.

11. AÇIKLIK ŞEFFAFLIK:  Hiçbir şeyi örtbas etmiyoruz. Başarılar kadar olumsuzluklar da görülmeli ki düzeltilebilsin.

12. BELEDİYELER HEPİMİZİN:  Ne şu partinin, ne bu partinin…  Onlar bize, biz onlara sahip çıkmalıyız.  Çünkü belediyeler bize hizmet için var.

13. EVET, O BÜYÜK, BİZ KÜÇÜĞÜZ : TBMM tabii ki büyük, egemenliğin merkezi orası, kararları o alıyor.   Ama bu kez büyük küçüğü dinlemeli, sesini duymalı.

Özellikle; önyargılar giremez ilkesi, en çok beğendiğim ilkesiydi. Gerçekten toplum olarak, sosyal barış adına veya ikili ilişkilerde, hatta aile içerisinde bile eşimizle en çok sıkıntıyı, bu önyargılarımız nedeniyle yaşamıyor muyuz?

Açıklık ve Şeffaflık ile, Diyalog=Konuşmak + Dinlemek ilkelerine de bayılıyordum, doğrusu.

Keşke, her zaman, herkese karşı sürekli şeffaf olabilsek ve konuşma ve dinlemeyi aynı anda layığı ile yapabilerek, diyalogu becerebilsek.

İnşaallah, o olgunluğa bir gün ulaşırız.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Gürcan Onat, 19. 07. 2020, tashih ve yayınlama tarihi 31. 12 .2022, Fatih.

28 Aralık 2022 Çarşamba

YILLAR ZULÜMLERİ YOK EDER Mİ?

Güç elinde iken her türlü zulmü yap, bin bir rezillik içerisinde halkı perişan et, sonra yaşlanınca bu zulümler buhar olup uçsun; oh ne ala memleket…

28 Şubat’ın anlı şanlı paşalarından olup, mahkemede suçlu bulunarak, rütbeleri sökülen erlerden birisi tutuklu bulunduğu zindanda ölmüş. Diğerleri ölecekleri günü bekliyorlar…

İsmi gerekmez, bizim için şahsiyetleri değil yaptıkları işler önemli, zira…

Kendisini tanımam, aynı kuvvette görev yaptığımız halde hiç karşılaşmadık.

O, korgeneral rütbesine kadar yükselmiş; ben ise binbaşı iken emekli olmak zorunda kaldım.

O, şimdi er olarak terki dünya eyledi; ben ise binbaşı emeklisi olarak hayatıma devam ediyorum.

Hakkımı helal etmiyorum!

Sadece ben değil, binlerce 28 Şubat mağduru insanlar da haklarını helal etmiyorlar.

Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci, Rabbimin lütfu ihsanı ile 10 yıl bile sürmedi.

Tepetakla oluverdiler; o heybet ve kibirlerinden yanlarına yaklaşılamayan kâğıttan kaplanlar, mahkeme kapılarından içeri girerken süt dökmüş kediler gibiydiler...

Şimdi ise zindanda son nefeslerini verecekleri günlerini bekliyorlar. Birileri de vicdanlarımızla oynamaya yelteniyor. Çok yaşlanmışlar, hastalıkları varmış, dayanacak durumda değillermiş, falan filan… E, işte onu; cevizi kabuğu ile yutarken düşünecektin, demezler mi adama, her yediğin herzenin çıkışı da olacak, değil mi?

Biz, o yıllarda, hep ahireti düşünerek teskin ve teselli olmaya çalışıyorduk. İman, ne büyük bir nimetmiş, meğer! Bu zavallılar, iman nimetinden de yoksun oldukları için ne tövbe edebiliyorlar ne de ahirette kendilerini nelerin beklediğinin farkındalar…

Oysa, bilmiş olsalardı ki; bu hayat bir sınav idi, asıl ebedi hayat öldükten sonra başlayacak, o zulümleri yaparlar mıydı acaba?

Bilemiyorum, lakin inandığım bir konu var ki; bu zalimlerin ahiret hayatlarının yanında şu an bulundukları hapishane, cennet bahçesi gibidir.

Öyle çok ah aldılar ki, satırlara sığacak gibi değil.

O yıllarda yaptıkları zulümler arşı alaya ulaştı; o kadar ki, gayreti ilahiye’ye dokundu...

Binlerce subay astsubay mesleklerinden edildi, damgalanarak sokağa atıldı. Binlerce kız öğrenci okullarına alınmadı. Psikopat manyaklar tarafından ikna odalarında, öğrencilerin ruhi dengeleri bozulmaya çalışıldı. Kadın memurların başörtüleri çıkarttırıldı… Salyaları akan, kuduz köpekler gibi hırlayarak saldırdılar, Müslümanların üzerine… Ekonomi gayet güzel giderken hükümeti alaşağı ettiler; memleketi milyarlarca lira zarara soktular. Tüyü bitmemiş yetimlerin hakları var bu zalimlerin üzerinde…

Brifing yiyen, güya yargı ve medya mensupları hala zihnimizde duruyor. Hepimizin bildiği medyada yer alan, o fotoğraflar hala gözlerimizin önünde, hiç birisi hafızamızdan silinmedi.

Silinmeyecek!

Çünkü yara kabuk bağlamadı. Zira, hala, gasp edilmiş olan haklar iade edilmedi.

Zalimlerin bir kısmı yakalandı, zindanlara tıkıldı ama mazlumların yaraları tedavi edilmedi.

FETÖ’nün mağdur ettikleri, eski görevlerine iade edildi. Rütbeleri verildi. Lakin, 28 Şubat BÇG çetecilerinin mağdur ettikleri görevlerine iade edilmedi, rütbeleri de verilmedi, tazminatları da verilmedi.

O, aşağılık zalimler orduevlerinde kafa çekip, kahkahalar atarken, memleketin asıl sahibi olan Anadolu’nun masum evladı YAŞ’zede astsubayım pazarda bazlama satarak evde aç bekleyen yavrucuklarına yiyecek götürme derdindeydi.

Unutmadık, unutmayacağız.

Geçen yıllar zalimlerin işledikleri zulümleri yok etmedi ve etmeyecek.

Hepinizin o zindanda son nefeslerinizi verip, inanmadığınız ahiret yolculuğuna çıkışınızı ibretle izleyeceğiz ve lakin asıl ahirette, mahkemeyi kübra’da sizden, nasıl haklarımızı alacağımızı, işte asıl orada göreceksiniz.

Ey, BÇG çetecileri ve yardakçıları…

Gürcan Onat, 28.12.2022, 14.30, Fatih. 

ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ

 “Middle East Forum” isimli bir web sitesi var. Bu sitede 2002 yılında “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail” başlıklı bir makale yayın...