22 Eylül 2023 Cuma

ŞERİATÇI MISIN?

-          Sen şeriatçı mısın?

Diye sorarlar, bazen, birileri…

Sohbet ederken, nasıl olursa birden geliverir, bu soru. Zaten genellikle öyle pattak çıkıverir.  Bir değil, aslında çok tekrarını yaşamıştım ben, namaza başladığım günden itibaren…

Ama artık tecrübeliyim. Tak, diye cevabını yapıştırmıyorum, gayri. Önce karşı soru ile mevzuyu biraz açmaya çalışıyorum.

-          Şeriat nedir, senin düşüncene göre? Kavramın muhtevası konusunda hem fikir olalım ki; iletişimimiz sağlıklı olsun, değil mi?

Söz, bir iletişim aracı. Kavramlar ise, zihnimizdeki anlamları yüklediğimiz sözel disiplinler. Kavramların, mucitleri tarafından içlerine yüklenen hakiki manaları olsa da her zihin, her kavrama kendi müktesebatına münasip hususi bir mana atfetmektedir, uygulamada.

Konuşmalarımızdaki ayrılık ve tartışmalarımız, işte bu farklı muhteviyat nedeni ile olmaktadır.

-          Sen bana böyle, dedin

-          Hayır, ben sana bunu, dedim

-          Böyle dedin, işte

-          Ya ben, onu değil, bunu demek istedim…

Uzar gider… Konu bırakılır, ne demek istediğimizi anlatmaya döner, sohbet.

Modası hiç geçmeyen suçlama, “şeriatçılık” yaftasıdır.

Malum zihniyet, her fırsatta bu yaftayı yapıştırıverir:

-          Yoksa, sen şeriatçı mısın? Şeriat mı istiyorsun?

Bu yaftayı yiyen kişi, artık inanç seviyesine göre kılıktan kılığa girerek, kıvranır durur.

Yafta, kelimesini kasıtlı kullanıyorum. Zira, farklı zihinlerde olanları açmaya çalışıyorum. Aslında, elbette “şeriat” kelimesi özü itibarıyla “yafta” kelimesini hak eden bir kelime değil. Lakin, öyle zihniyetler var ki; şeriat kavramını büyük bir cürüm gibi değerlendirmektedir. Hepimizin çevresinde vardır, bu şahıslar.

Bu kişiler, size “şeriatçı mısın” derken; ya sizi bir tuzağa çekmek istiyor ya korkutup bastırmaya çalışıyor ya da hakaret ediyor vs.

Dolayısıyla, eğer ciddi olarak konuşmayı becerebilecek isek; önce kavramlar konusunda anlaşmamız icap etmektedir.

Ben, artık bu soruya muhatap olduğum vakit, hemen karşı soru ile önce kavramın anlamı konusunda hem fikir olmayı sağlamaya çalışıyorum.

Özellikle bizim ülkemizde şeriat kavramı, dindar ile dindar olmayan veya bürokrat ile vatandaş ya da akademisyen ile halk, hatta kadın ile erkek durumuna göre; inanç, cinsiyet, etnik, kurumsal, sosyal, siyasi kimliğine bağlı olarak çok farklı anlamlar taşımaktadır.

Hatta diyebilirim ki; “şeriat” kavramı kadar, insandan insana anlamı değişen başka bir kelime belki dağarcığımızda yoktur!

En kötüsü ise; kendilerini, Kemalist olarak adlandıran kesimin, kendinden olmayan dindar insanları sindirmek ve sopalamak için kullanılacak bir cop olarak görmeleridir.

Bu yazımda manasını vermeye çalışmayacağım. Zaten, hepimizin kafasında bir anlamı bulunuyor. Kendi zihnindeki anlamın ne derece gerçeğine uygun olduğunu merak edenler, sözlüğe bakıp hakikati görebilirler.

Benim derdim; bugün, günümüzde, bu çağda hala bu kelimenin baskı ve aşağılama aracı olarak kullanılabilmesi…

Ve hala insanların açıkça, göğsünü gere gere; “ben şeriatçıyım”, ya da “şeriat istiyorum” diyememeleridir.

Eğer, şeriat (kanun) kelimesini hukuki bir terim olarak değil, inanca müteallik (İslam Kanunu ya da Allah’ın kanunu) bir kavram olarak kullanarak, bunun üzerinden evet hayır yarışına veya inat veya tarafgirliğine girebiliyorsak; derhal bu inatlaşmadan vaz geçmemiz gerekmektedir. Zira, imanlar gidebilecektir. Kendi ağzımız ile ahirette altından kalkamayacağımız bir vebal altında kalabileceğiz. Diyanet İşleri Başkanlığına bu konuda önemli vazifeler düşmektedir.

Öncelikle, “şeriat” kavramının artık doğru anlaşılması şart olmuştur. Türkiye’de yaşayan, aynı Milli Eğitim Programından geçmiş vatandaşlar olarak, hepimizin zihninde aynı anlam olmalıdır.

İslam şeriatının devlet rejimi olarak ülkemizde uygulanıp uygulanmama meselesi, ikinci bir konudur ki; bu konu siyasileri ilgilendirmektedir. Siyasi Partiler kendi tüzükleri içine bunu alırlar almazlar, bu onların iç meselesidir. Her parti kendi programını yapar, vatandaş da gider tercihini yapar. Ülkede demokrasi var.

Sosyal yaşantımızda bu tartışma artık sona ermelidir.

Hele ki şahıs bazında hiç kimsenin hiç kimseyi bazı kavramlar ile taciz etmeye hak ve salahiyeti yoktur. Bu, bir insan hakları ihlalidir!

Bizim, 70 ve 80’lerde moda tahkir kavramlarımız vardı:

-          Komünist misin lan!

-          Sen yoksa faşist misin?

O iş bitti. Ama, “şeriatçı mısın?” sopasını bir türlü çöplüğe atamadık. Hatta, İngiliz muhipleri cemiyeti tarafından öyle bir mahalle baskısı oluşturulmuş ki; amasız, fakatsız fikrini açıkça ifade edebilen çok az sayıda Müslüman bulabilirsiniz, diyebilirim.

Bazen, benim tepemin tası atma noktasına gelip, şeriatçı mısın? Diyene:

-          Sen kafir misin ulan!

-          Vay gavur vay!

Diyesim geliyor ama demeyeceğim elbette, öyle bir şey. Bugüne kadar hiç denemedim ve bundan sonra da olmayacak. Her şeyden önce ağzıma yakışacağını hiç düşünmüyorum. Ama artık biz de tahammülümüzle sınanmak istemiyoruz, yani… Lütfen!

Sağlıklı toplum, sağlıklı sosyal hayatımız olsun istiyorsak, psikolojik ve sosyal baskı araçlarından vaz geçmemiz, itibar suikastı yapmamamız ve tahkir ifadelerini kullanmamamız gerekmektedir. Hatta, şarttır!

En baştaki sorunun cevabını müteakip yazıya bırakmak istiyorum.

Allaha emanet olunuz

Gürcan Onat. 22.09.2023, 17.15, Fatih.


ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ

 “Middle East Forum” isimli bir web sitesi var. Bu sitede 2002 yılında “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail” başlıklı bir makale yayın...