30 Ocak 2023 Pazartesi

ER İLHAN KILIÇ AFFEDİLDİ

Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Resmî Gazete'de yayınlanan karara göre; Er İlhan Kılıç ile Er Kenan Deniz'in cezaları, sağlık sorunları nedeniyle kaldırıldı. Adli Tıp raporuna göre 'kocama' hali görülen 86 yaşındaki Er İlhan Kılıç, 28 Şubat döneminin MGK Genel Sekreteri ve Hava Kuvvetleri Komutanıydı. Er Kenan Deniz ise dönemin Genelkurmay İç Güvenlik Harekât Dairesi Başkanı ve Başbakan Askeri Başdanışmanıydı.

Bu şahıslar, Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçundan, Ankara 5. ağır ceza mahkemesinin 13/4/2018 tarihli kararıyla, müebbet hapis cezası ile cezalandırılmışlardı.

Adli tıp kurumu 3. adli tıp ihtisas kurulunun 4/1/2023 tarihli raporu sebebi ile Türkiye Cumhuriyeti anayasasının 104. maddesinin 16. fıkrası gereğince, Cumhurbaşkanımız tarafından cezaları kaldırılmıştır.

28 Şubat post modern darbe sürecinin, anlı şanlı 2 darbecisi böylece, bundan sonraki yaşamlarını artık ceza evinde değil kendi evlerinin aile ortamında, sıcacık yataklarında, mutlu ve huzurlu bir şekilde sürdürecekler.

Ne diyelim?

- “Hayırlı olsun” mu?

Durun; önce, 01.06.1998 milliyet gazetesinin bir haberine bakalım:

Başlık: Komutan Duyarlılığı

       Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın kuruluşunun 87. yıldönümü nedeniyle Akıncı 4. Ana Jet Üssü'nde düzenlenen "Anıları Tazeleme Günü"ne türbanla katılanlara kızan Orgeneral İlhan Kılıç, bir kadının "sembol" niteliği taşıyan başörtüsünü açtırıp iki ucu çenesinin altından düğümlenecek şekilde bağlattı.

       Elini sıkmak üzere yaklaşan Fatma Çelenkoğlu'nu uyaran Kılıç, genç kadının başörtüsünü açtırıp iki ucunu çenesinin altından düğümlenecek şekilde bağlattı. Karşılama töreninin sonuna doğru önünden geçen başörtülü bir kadından sonra yanındakilere dönerek ellerini iki yana açıp tepki gösteren Kılıç, gazetecilerin "Türban takanların karargahlara alınmaması nedeniyle mi tepki gösterdiniz" sorusunu "Evet" diye yanıtladı. "Modern Türkiye'yi yaşatmaya çalışıyoruz. Başörtüsüyle hiçbir sorunumuz yok" diyen Kılıç şöyle devam etti: "Anadolu'da tarlada çalışan bacımız... Böyle ucuna da altın takar. Karadeniz'de sırtında odun taşıyan bacımıza tepkimiz yok. Onların başı örtülü olsun. Çarşıda, özel işyerlerinde olur ama devlet dairesinde olmaz. Biz de devletiz."

İşte, böyle bir duyarlı (!) komutanmış, o yıllarda, Er İlhan Kılıç.

Aslında, Er İlhan Kılıç, 28 Şubat post modern darbecilerinin içinde en ılımlı olanlarından birisiydi, diyebilirim. Özellikle, kendisinden önce Hv. K. K’nı olan Er Ahmet Çörekçi’nin yanında adeta zemzem ile yıkanmış gibi, bile diyebilirsiniz. Çörekçi, kelimenin tam manası ile din düşmanıydı. Bir başörtüsü gördüğünde panter kesilip, parçalama pozisyonuna geçiveriyordu. Öyle bir din düşmanının altında görev yapması elbette Kılıç’ı da etkilemiştir, ister istemez.

Kılıç, mülayim, orta yolu bulmak isteyen, vaziyeti idare etmeye çalışan yumuşak huylu bir karakterdi.

Kendisi ile yollarımız 15. Füze Üs K.’lığında rastlaştı. Hv. K. K. olarak, üssü ziyarete gelmişti. Brifingde Şube Müdürü olmam hasebiyle ben de bulundum. Başörtüsü konusunda; annelerimiz gibi örneğini ilk ortaya atan kendisidir. Hiç olmazsa, iğne olmasın da annelerimiz gibi alttan bağlasınlar, demişti. Hafızamda yanlış kalmadıysa, Yaşar Nuri Öztürk’ün kitaplarını da birliklere dağıttıran, bu kişiydi.

Yani, bir orta yol bulmaya çalışıyor izlenimi vermişti bana.

Lakin, Milliyet gazetesinin haberinde de görüldüğü üzere zihniyet olarak 28 Şubat darbecilerinin zihniyetini de taşımıyor değildi. Kendi ifadeleri ile, Modern (!) Türkiye’yi yaşatmaya çalışıyorlarmış. Devlet dairesinde olmazmış.

Yani mizaç itibarıyla mülayim, lakin zihniyet olarak 28 Şubat darbeci zihniyeti diyebilirsiniz.

Cumhurbaşkanımız, çok büyük bir alicenaplık göstermiş, kendisini yok etmeye çalışan, belediye başkanlığını, hatta mahalle muhtarlığını dahi çok gören iki kişiyi affetmiştir. Bu yüce gönüllülüktür. Asalettir.

Devletimizin başı Cumhurbaşkanımızdır, iradesine bir itirazımız yoktur. Ölçmüştür, biçmiştir, kararını vermiş ve uygulamıştır. Bize de kabul düşer.

Bununla birlikte, şahsen benim inancım gereği ve de Sayın Cumhurbaşkanımızı destekleyen bir vatandaş olarak, bu hatırlatmayı yapmam da üstüme vazifedir: Mağdurların hakları ne olacak?

Allah Teala, katili affetme yetkisini öldürülen kişinin ailesine vermiştir. Cezası uygulanmayacak ise ancak öldürülen kişinin ailesi tarafından affedildiği taktirde, uygulanmamalıdır.

O halde, bu kişilerin mağdur ettiği on binlerce mağdurun hakkı ne olacak? Bu kırık gönüllerin telafisi nasıl başarılacak?

Sayın Cumhurbaşkanım; 28 Şubat’ın yıldönümü de yaklaşıyor. Hala, haklarını alamamış olan insanlar, umut ile sizin adaletinizin tecellisini bekliyor.

Eğer, bugün 28 Şubat darbecileri affedilecek ise onların meydana getirdikleri hasarların hepsinin tamamen giderilmesi, gerçek hakkaniyet olmaz mı?

28 Şubat mağduru askerler, tazminat alamadılar, emsalinin rütbesinin karşılığı araştırmacı kadrosuna atandılar ama kimlik kartlarındaki rütbeleri düzeltilemedi, bu kadar basit bir işlem dahi yapılamadı. Askeri okullardan atılanlara hakları verilemedi, emekliliğe zorlananlara hakları verilemedi, hele ki üçlü kararname ile atılanlara hiçbir hak verilmedi.

Darbeciler affediliyor, mağduriyetler giderilemiyor ise, burada katmerli zulüm var demektir. Böyle bir zulmü ortadan kaldıracak yegâne kişi de sayın Cumhurbaşkanımızdır.

 Ayrıca, hastalık, yaşlılık gibi sebeplerle fiilen cezaevinde kalması mümkün olmayan tüm hasta mahpuslar için, suç tipine bakılmadan ve adi-siyasi ayrımı yapılmadan aynı uygulamanın devam ettirilmesi de insani ve hukuki bir gerekliliktir.

Bu nedenle, İlhan Kılıç ve Kenan Deniz ile aynı veya benzer durumda olan tüm hasta ve yaşlı mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır. Bu konu siyasi iktidarların tercihlerine, konjonktüre veya bir takım siyasi mülahazalara göre karar verilemeyecek kadar önemli olup, tüm hasta ve yaşlı mahpusları kapsayacak yasal bir zemine kavuşturulmalıdır.

Adli Tıp Kurumu aynı mağduriyeti yaşayan herkese aynı tutumla yaklaşmalıdır.

Gelelim, Er İlhan Kılıç’ın sıcacık evinde, mutlu ve huzurlu yaşamasına…

Yaşasın. Er İlhan Kılıç da kalan ömründe mutlu ve huzurlu yaşasın; parçası olduğu darbe sürecinde, TSK’dan atılan binlerce subay, astsubayların aileleriyle beraber, çoluk çocuk çektikleri çileleri, kızların okullarının kapılarında akıttıkları göz yaşlarını, işlerinden atılan memurların acı ve ıstıraplarını, intihar eden mağdurların yaşama haklarını düşünüp, mutlu ve huzurlu yaşasın…

Bu dünyanın bir de ötesinin olduğunu, gerçek mahkemenin mahkemeyi kübra olduğunu da hiçbir zaman unutmasın. Boynuzsuz koyunun hakkının boynuzlu koyundan alınacağı o günü unutmasın.

Hiç olmazsa, mağdur ettiği o insanlardan özür dilesin, helallik istesin.

Allah, hiç şüphesiz, adili mutlaktır.

Gürcan Onat, 30.01.2023, 14.00, Fatih. 

19 Ocak 2023 Perşembe

THANK YOU MR. BOLTON

Ne demiş Mr. Bolton?

"Erdoğan'a karşı koyulmazsa işler daha da kötüye gidecek."

Harika bir haber; teşekkürler Mr. Bolton. Sizin için kötü olan bizim için iyidir.

Demek, Erdoğan sizin işlerinizi kötüye götürtüyor; bundan güzel haber olabilir mi? Çok sevindik, daha da kötü olun, beter olun inşallah.

Kimdir bu Bolton, kısaca bakalım:

ABD'li eski güvenlik danışmanı, diplomat ve politikacıABD Başkanı Donald Trump döneminde 9 Nisan 2018 ve 10 Eylül 2019 tarihleri arasında Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapmış. 2005'ten 2006'ya kadar ABD’nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, 1989'dan 1993'e kadar Dışişleri Bakanlığı'nda Uluslararası Örgütlenme İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı,  Silah Kontrolü ve Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Devlet Müsteşarı. Irak ile savaşa girmeyi destekleyen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin Direktörü olarak ABD'nin İranSuriyeLibyaVenezuela,  Küba , Yemen ve Kuzey Kore'de askeri harekât ve rejim değişikliği yapmasının savunucusu. Cumhuriyetçi Parti üyesi, Amerikan milliyetçisi

Bolton, hayatı boyunca ABD çıkarları için çalışmış, bunlar için ne gerekiyorsa yapılmasını desteklemiş, ABD’nin dünyadaki her türlü rezil ve aşağılık katliamlarına ortak olmuş, tam bir ABD milliyetçisi…

Bu adam, The Wall Street Journal’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan bir yazı kaleme almış. Yazısında, Batı’nın Türkiye’deki muhalefete yardım etmesi halinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durdurulabileceğini söylemiş. "Batı'nın, Türkiye’deki muhalefetin yaklaşmakta olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarı şansı elde etmesini sağlamaya yardım etmek için cesur bir adım atması halinde Erdoğan’ın durdurulma şansı söz konusu." diye yazmış. "Erdoğan'a karşı koyulmazsa işler daha da kötüye gidecek." ifadelerini de kullanmış.

O, madem ABD menfaatleri için böyle bir yazı yazmış; biz de Türkiye’nin menfaatlerini isteyen, yerli ve milli vatandaşlar olarak bu yazısından ne kadar memnun kaldığımızı ifade edelim, dedik.

Öncelikle, uluslararası bir terör destekçisinin, Cumhurbaşkanımızdan bu kadar korkması elbette bizi gururlandırdı. Hele ki; tekrar seçilmesi halinde işlerinin daha da kötüye gideceğini söylemiş olması doğrusu keyfimize keyif kattı. Gel de bu adama teşekkür etme… Gel de Cumhurbaşkanımızın tekrar seçilmesi için bütün gücünle çalışma…

Gerçi biz, zaten bunu biliyorduk. Sayın Cumhurbaşkanımızın, dünyanın başına musallat olmuş 5’li sömürgecileri ne kadar ürküttüğünden haberimiz vardı. Küreselcilerin, emperyalistlerin, masonların ve Siyonistlerin tek korkulu rüyalarının, sayın Cumhurbaşkanımız olduğunu da biliyorduk. Hani derler ya, konumunu anlamak için bazen dışarıdan bakmak gerekir diye, işte dışarıdan bakınca da ülkemiz ve cumhurbaşkanımız böyle görünüyormuş, demek ki. Yanılmamışız!

Boşuna değil, bu aşağılık rezillerin, böyle telaşla saldırmaları.

Boşuna değil, içeride ve dışarıda bütün güçleri ile bu kadar fırıldaklar çevirmeleri.

Fakat, Allah’ın işine bakın ki; bazen de böyle, kendi ayaklarına sıktırtıyor, bu zalimlere.

Yani, hiç politika ile ilgilenmeyen insanlar dahi, bu şeytanın enikleri sayesinde Cumhurbaşkanımıza oy verecekler gibi görünüyor, bu gidişle.

Hatta, sandığa gitmeye istekli olmayanlar dahi Bolton gibilerin bu laflarını işittikçe, durumun vahametini kavrayarak, koşarak gidecekler sandığa, teşekkürler Mr. Bolton.

Bolton’un bu yazısından haberdar olan yerli ve milli, vatanını, milletini, namusunu, haysiyetini seven tüm vatandaşlarımız, hangi partili olursa olsunlar, artık oylarını Boltonların işleri daha kötü gitsin diye, Cumhurbaşkanımıza verirler diye düşünüyorum. Her ne kadar, 6’lı masanın ayaklarında çürükler var ise de masayı içten kemiren kurtçuklar var ise de onların içlerinde, Bolton gibi insanlık katillerinin payandası olmak istemeyecek, bağımsızlığına düşkün vatansever insanlar da var, elbette.

Sırf, Boltonların planlarının bozulması için iktidar devam etmeli diyecek insanımızın az olmadığını düşünüyorum.

Thank you, Mr. Bolton.

Sen konuşmaya devam et, nefretini kusmaya devam et, planlarını faş etmeye devam et, sen konuştukça, farklı düşüncelerle farklı alanlara savrulanlar da bir olacak, birlik olacak, inşaallah.

Davamızın sonu, alemlerin Rabbine hamddır.

Gürcan Onat, 18. 01. 2023, 20.00, Fatih.

ÖNEMLİ DİPNOT:

Şimdi milletimiz, tüm muhalefet partilerinden Bolton'un yazdıkları için bir tepki açıklaması bekliyor.

Öncelikle, kazanmak için Bolton gibilerinin desteğine ihtiyacımız yoktur, açıklaması olmalıdır.

İkinci olarak ki, asıl vahameti giderecek olan bu olacaktır. “Bolton, sen ne demek istiyorsun?”, demeliler.

Ne demişti, Bolton; "Erdoğan'a karşı koyulmazsa işler daha da kötüye gidecek." 

Bu ifadenin, mefhumu muhalifinden; “Erdoğan’a karşı koyulursa işler kötüye gitmeyecek” anlamı çıkmaz mı?

Yani, Erdoğan kaybederse Boltongillerin işleri düzelecek, demek değil mi, bu?

Peki, kim düzeltecek bunu? Erdoğan’ın yerine gelecek olan.

Bu durumda, Erdoğan’ın yerine gelecek olanlar, ABD’nin ve tüm küreselcilerin adamı olacak, demek manası çıkmaz mı? Bundan daha aşağılık ve hain bir konum var mıdır? İşte, bu yaftayı silmek için derhal muhalefet partileri açıklama yapmalı; “Erdoğan gitse dahi yerine kim gelirse gelsin sizin işleriniz yine daha kötüye gidecek” demeliler.

Eğer bunu demezler ise; o lafın altında kalırlar.

Vatanını milletini sevenler o lafın altında kalmazlar. 

9 Ocak 2023 Pazartesi

MÜYESSER YILDIZ'A CEVAP

Pek adetim olmadığı halde, Müyesser hanıma cevap yazmak istiyorum. Aslında, şahıslardan ziyade fikirleri ve zihniyetleri konu edinmek prensibimdir; lakin konu itibarıyla bu sefer böyle icap etti.

28 Şubat post modern darbe süreci benim önemli konularımın içerisindedir. Bu nedenle yazma ihtiyacı hissettim.

Herkes, doğal olarak hayata ve hadiselere kendi düşünce ve inançlarının penceresinden bakıp; bu minval üzere yorum ve mana oluşturmaya çalışıyor. E, ben de elbette böyle bakacağım ve böyle anlamlandıracağım.

Lakin, aynı ülkede yaşıyoruz, aynı havayı teneffüs ediyoruz ve aynı ülkenin geleceğini şekillendirmeye gayret ediyoruz. Eğer, birbirimizi dinlemeye ve anlamaya çalışmaz isek, bu kutuplaşma kör dövüşü şeklinde, çözüme kavuşamadan sürer gider...

Hani, 6/9 rakamına farklı taraflardan bakan iki kişiden birinin 6, diğerinin 9 gördüğü gibi. Bu iki kişiye o rakamın karşı taraftan farklı göründüğüne; konumlarını değiştirmedikleri sürece inandırmanız mümkün değildir. Peki, ne yapmanız gerekiyor? Çok basit bir işlem, yukarıdan baktıracaksınız; işte o zaman hem 6 hem de 9 olarak okunduğunu tespit edebilirler.

Kanaatimce, Müyesser hanım ile ben, hadiseleri aynı veçheden okuyamayacağız, durum bunu gösteriyor. Ancak, ben biraz geri çekilip, biraz da olaylara yukarıdan bakmayı, empati yapmayı deneyerek, kendi açımdan anlamlandırmaya çalışacağım.

Benim adımı zikrettiği son makalesinde, Müyesser hanım yazısına şu cümle ile başlamış:

"Yeni yılda en önemli görevlerimizden birisi hak, hukuk ve adalet için mücadeleyi sürdürmek olmalı.". İşte ortak noktamız. Harika bir karar. Kesinlikle katılıyorum ve zaten ben de bu şekilde bakıyorum.

Bakın, ne kadar güzel bir şey, bir ortak noktamız varmış. En önemli görevlerimizden birisi, ama bence birincisi; hak, hukuk ve adalet için mücadele sürdürmek, olmalı. E, zaten biz de bu maksattan dolayı, kurduğumuz derneğin adını, Adaleti Savunanlar Derneği, koymuştuk.

Müyesser hanım, Sincan cezaevinde hayatını kaybeden eski general yeni rütbesi ile er Vural Avar'dan sonra, onun koğuş arkadaşı, eski emekli Korgeneral yeni rütbesi ile er Hakkı Kılınç'ın 82 yaşında olduğunu, oksijen tüpü ile yaşadığını, yani çok sıkıntıda olduğunu yazmış.

Yine vicdanlarımıza hitap etmiş. Kabul. Yani benim tarafımdan 6 olan rakama diğer taraftan bakarak ben de 9 diyeyim. Çünkü o taraftan bakınca gerçekten 9 görünüyor, yalan yok.

Hemen, Müyesser hanıma ilk sorumuzu soralım; T.C. Mahkemelerinde yargılanıp, suçlu görülüp, rütbesi alınan iki kişiye neden eski rütbeleri ile hitap ediyorsunuz, O kişiler mahkeme kararı ile şu an er'dirler. Siz, Mahkeme kararını tanımıyor musunuz?

28 Şubat sürecinde üsteğmen, üstçavuş v.s. rütbelerinde iken YAŞ kararları ile re'sen emekli edilen, derneğimizin üyeleri 6191 sayılı kanun ile haklarını alarak ve de araştırmacı kadrosuyla tekrar memurluğa atandıkları halde neden emsallerinin rütbeleri verilmedi? Bu haksızlığa karşı çıkabilecek misiniz? Hak, hukuk ve adalet için…

2. Soru: Neden ısrarla benim adımı kullanırken SADAT vurgusu yapıyorsunuz? Daha mı çok ilgi çekiyor? Böyle yazmazsanız, okunmaz diye mi endişe ediyorsunuz? Halbuki, ben kaç sefer açıklama yaptım; SADAT ile, kurulurken verdiğim cüzi bir paradan başka hiçbir alakam yok, yönetiminde değilim, hiç bulunmadım, diye. (Yanlış anlaşılmasın, bulunmak isterdim ama bulunmuş değilim.) Siz ne yapıyorsunuz, söyleyivereyim; hayali bir canavar yaratıyorsunuz, sonra birilerini bu canavar ile ilişkilendirip itibar suikastı yapıyorsunuz. Bunları da siyasi kavganıza malzeme olsun diye yapıyorsunuz. Bunlar da hak, hukuk ve adalet için mi?

Hak, hukuk, adalet diyorsanız, benim adımı SADAT ile birlikte yazmayın! Ayrıca, SADAT da sizin karalamaya çalıştığınız canavar değil, T.C. ticari kanunlarına uygun bir ticari şirkettir. Eğer, yakından tanımak istiyorsanız; randevu alıp, ziyaret ederek, detayları öğrenebilirsiniz. Yerleri ve adresleri belli ve çok açıktır. Yeter ki iyi niyet ve gerçekten tanımak olsun.

Yalnız, bir hususta hakkınızı teslim etmem icap eder ki; siz, benim cümlelerimi olduğu gibi alıp, sonra yorum yapıyorsunuz. Teşekkür ederim. Çünkü, eksik alıp sonra nefret kusan gazeteciler de var. Siz onlardan değilsiniz. Bu, gerçekten hak, hukuk ve adalettir.

Son yazınızda diyorsunuz ki; "Özetle; “Zindanda ölmüş” diyerek aynı Kuvvette görev yaptıkları halde hiç karşılaşmadığı Vural Paşa’ya, “Hakkını helal etmediğini” bildirmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı: Şimdi ise [diğerleri]zindanda son nefeslerini verecekleri günlerini bekliyorlar. Birileri de vicdanlarımızla oynamaya yelteniyor. Çok yaşlanmışlar, hastalıkları varmış, dayanacak durumda değillermiş, falan filan… İşte onu; cevizi kabuğu ile yutarken düşünecektin, demezler mi adama, her yediğin herzenin çıkışı da olacak, değil mi?.. Bu zavallılar, iman nimetinden de yoksun oldukları için ne tövbe edebiliyorlar ne de ahirette kendilerini nelerin beklediğinin farkındalar… İnandığım bir konu var ki; bu zalimlerin ahiret hayatlarının yanında şu an bulundukları hapishane, cennet bahçesi gibidir… Hepinizin o zindanda son nefeslerinizi verip, inanmadığınız ahiret yolculuğuna çıkışınızı ibretle izleyeceğiz ve lakin asıl ahirette, mahkemeyi kübra’da sizden, nasıl haklarımızı alacağımızı, işte asıl orada göreceksiniz.” İnançlı olduğunu söyleyen birisi için ne ağır, ne vahim, ne yakışıksız hükümler, değil mi? Haliyle tepki çekti."

Benim ifadelerimi; ağır, vahim, yakışıksız bulmuşsunuz. Evet gerçekten de öyle; ağır, vahim ve yakışıksız. Size katılıyorum. Bakın, anlaştık. Ben sizin taraftan baktım. Haydi, şimdi siz bu tarafa geçin, rakama bir de bu taraftan bakın, bakalım neler göreceksiniz?

Mahkeme ile tescilli bu erlerin, 28 Şubat sürecinde yaşattıkları zulümlerden; TSK'dan atılmış binlerce namuslu, dürüst, çalışkan, dindar ve disiplinli vatan evlatlarından kaç tanesinin hayat hikayesini biliyorsunuz? Mesela, sadece üç örnek: Atılmışlığı gururuna yediremeyerek, çaresizlikten intihar eden yarbayı biliyor musunuz? Kendisi atıldığı için, GATA'dan kanserli eşinin tedavisi yarım bırakılarak çıkartılan yüzbaşının hikayesini biliyor musunuz? O hanımefendi vefat etti. Ya, pazarlarda bazlama satarak yavrularının karnını doyurmaya çalışan astsubayımızın yaşadıklarını biliyor musunuz?

Bunlar gibi binlerce, filmlere konu olacak mağduriyet yaşandı. Bu zulümleri gören, yaşayan bir kişi olarak; o mahkeme kararı ile suçları tescillenmiş erlere sizin tabiriniz ile ağır, vahim ve yakışıksız ifadeler kullanmışım. Bu haller sizin başınıza gelse, siz hangi tabirleri kullanırdınız acaba?

Gelelim, TkMM konusuna; o toplantının tüm katılımcıları Gürcan Onat'ı tanıdı. Konuşmalarım kayda alındı. TkMM arşivinde duruyorlar ve çoğu da yayınlandı. TkMM hakkında yazdıklarım samimidir ve gerçekten çok beğendiğim, içinde olmaktan keyif aldığım platformdu. Şanar Yurdatapan ile sıcak arkadaşlığımız oldu. Halen, bir ortam olursa, zevk ile iştirak ederim. Sadece İstanbul değil, Ankara'da görevli olduğum zamanlarda da Ankara'daki TkMM toplantılarına iştirak ediyordum.

Diyorsunuz ki; "Anlaşılan; Gürcan Onat, vefat eden Vural Paşa ve “zindanda son nefeslerini vermelerini beklediği” diğer komutanlar için “düşünce ve ifade özgürlüğünü” kullanıp hiçbir “aşağılama ve hakarette” bulunmamış; ama o yazısına tepki gösterenler, “yalan, iftira ve algı operasyonu” yapıp “nefret suçu” işlemiş!.. Dikkatlerinize sunulur."  Müyesser hanım burada nasıl bir algı operasyonu yaptığınızı yazayım. Ben, bize yapılan zulümlere tepki veriyorum. Benim yaptığım, tepkidir. Darbecilerden başka, hiç kimse için o ifadeleri kullanmamışım. Sadece, 28 Şubat post modern darbecileri için kullanmışım. Niye, çünkü bize zulüm yaptılar; ben de bu zulme tepki veriyorum. Siz tepki olduğunu görmüyorsunuz; beni, durduk yerde, aşağılama ve hakaret yapmış gibi gösteriyorsunuz. Sonra, kendinizi tepki veren olarak gösteriyorsunuz. Bilmem anlatabildim mi? Yani siz hadiseyi ters yüz ettiniz. Oysa, ben zulümlere tepki olarak o ifadeleri kullanıyorum. Hani, hak hukuk ve adalet diyorsunuz ya; şimdi burada işletin bakalım hak hukuk adalet nasıl tecelli edecek? Hak, hukuk ve adalet; yapılan zulümlerin karşılıksız kalması mıdır? Siz istiyorsunuz ki; hangi zulme uğrarsak uğrayalım, sesimizi keselim, itiraz etmeyelim, hak aramayalım, hele ki zulümleri dile hiç getirmeyelim, sesimizi asla yükseltmeyelim. Yani siz insansınız biz başka bir şey, öyle mi?

Şimdi sizin sorularınıza cevap verelim. Soruyorsunuz:

“Binlerce subay, astsubayı mesleklerinden eden,

·         Binlerce kız öğrenciyi okullara almayıp ikna odaları kuran,

·         Üniversitelerin önüne polis panzerlerini gönderen,

·         Kadın mamurların türbanlarını çıkarttıran,

·         Hükümetin düşmesine yol açan DYP milletvekilleri ile Erbakan’ın, dönemin Cumhurbaşkanı merhum Demirel’e sunduğu istifa mektuplarını imzalayan

Müebbet hapis cezasına çarptırılıp adeta ölüme yatırılan bu 14 general miydi?

Devletin o zamanki “güvenlik konsepti” çerçevesinde, sadece 28 Şubat döneminde değil, öncesinde ve sonrasında kararları alınıp uygulanan, TBMM’de yasaları çıkarılan topyekûn bir süreç yaşanmadı mı? İçişleri, Adalet ve Milli Eğitim Bakanlıkları başta olmak üzere tüm valiler, emniyet müdürleri, üniversiteler rol oynamadı da sadece bu 14 general mi at koşturdu?!"

Bakın, işte bir konuda daha sizinle hemfikir olduk. Ben, her ortamda her zaman dile getiriyorum; saydıklarınızın hepsi suçludur. Sadece onlar değil, şok şok şok diye haber yapanlar, kışkırtıcılar, kiralık konsomatrisleri kullananlar, medya v.s. hepsi milletimizin nezdinde suçlular. Lakin, sadece bu 14 kişi ceza aldı. Benim bedduam hepsinedir. İnşallah, tüm suçlular cezalarını alırlar. Bu dünyada almasalar da ahirette alacaklarından şüphemiz yoktur; elbette ellerimiz yakalarındadır. İlahi adalet zerre miktarı şaşmaz.

Yine sizin sorunuz; "28 Şubat davasına ilişkin ise tek bir sorum var: Ortaya çıktı ki, bu davayı da A’dan Z’ye “FETÖ”cüler kurguladı. Durum bu iken, diğer kumpas davaların aksine, “Kandırıldık”“Rabbim de milletim de bizi affetsin” demeyip bu davayı sorgusuz-sualsiz sahiplenmek… O sahte delilleri hiç sorgulamamak… Ve gerçekten adil bir karar verilmiş gibi, heyecanla bu generallerin “zindanda ölmesini” arzulamak… Bunun izahı nedir?!

Siz, 28 Şubat post modern darbe süreci ile daha sonra FETÖ'cülerin kumpaslarını birbirine karıştırıyorsunuz. İkisi çok farklı şeyler. 28 Şubat sürecinde, binlerce subay astsubay, maddi manevi işkence yapılarak, sorgusuz sualsiz mesleklerinden edildi. Binlercesi de benim gibi atılmamak için erken emekli oldu. 40 yaşımda, en verimli çağımda en faydalı olacağım zaman, çok sevdiğim mesleğimden ve üniformamdan ayrılmak zorunda kaldım. Bunları neden görmüyorsunuz? Kumpas davasında, FETÖ'cülerin yaptıkları kumpasları biz kabul ediyoruz. Lanet FETÖ'cülerin Allah belasını versin. Siz de şu 28 Şubat mezalimini görün artık.

Sizin sorunuz: "Son olarak şunu kaydedeyim:

28 Şubat’ı başlatan TSK değildi. Daha Eylül 1996’da “irtica raporlarını” hazırlayan, önce dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, ardından Genelkurmay’a bu rapor ve brifingleri veren, nihayetinde 28 Şubat’taki MGK’da da sunum yapan MİT’ti.

Peki MİT’e herhangi bir şey soruldu mu? Hayır. Çünkü yargılamalar sırasında MGK, 28 Şubat’ta sunulan o irtica brifinginin dosyada olmadığını bildirdi!.."

Tekrar etmiş olayım; 28 Şubat post modern darbesi ile kimin ilişkisi varsa hepsinin Allah belasını versin. Biz, bize yapılan zulümlere isyan ediyoruz, gerisini araştırıp ortaya çıkarmak Mahkemelerin görevi.

Gelelim irtica ve irtica mücadelesine

İrtica tabiri sizin zihniyetinizin ürünüdür. Biz, kendimize Müslüman diyoruz. Yapabildiğimiz kadarıyla, İslami kurallara göre hayatımızı tanzim etmeye çalışıyoruz. Eğer, bu şekilde, “irtica” demeye ve “irtica ile mücadeleye devam ediyoruz” gibi laflarla kendinizi kandırmaya ve bizi anlamamaya devam edecekseniz buyurun devam edin. O zaman, sittin sene siz 9 biz de 6 görmeye devam edeceğiz, demektir.

Necip Fazıl Kısakürek şu cevabı vermişti, kendisine irticacı diyenlere;

“Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;

Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.”

Milli Şairimizin dizeleri yeterince cevap olur diye düşünüyorum.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu?”       M
ehmet Akif Ersoy.

Hak, hukuk ve adalet kavramlarını sadece söz olarak kullanmayacaksınız; içinize sindirip mutlak olarak, herkes için, ayırım yapmadan uygulayacaksınız; “Mazluma kimliği sorulmaz” diyebileceksiniz, “Kim olursa olsun zalime karşı, kim olursa olsun mazlumdan yanayım”, diyebileceksiniz.

Adalet cesaret ister.

Gürcan Onat, 09. 01. 2023, Fatih.

ÇEVİK BİR-28 ŞUBAT-İSRAİL ÖRGÜSÜ

 “Middle East Forum” isimli bir web sitesi var. Bu sitede 2002 yılında “İstikrar İçin Formül: Türkiye Artı İsrail” başlıklı bir makale yayın...