Tam anlamıyla bir bilmece mi? Batak mı? Yoksa devam
etmekte olan bir satranç oyunu mu?
Şahsen ben bilmece gibi tahmin edilmesi zor, bir miktar
batağa benzeyen ama gerçek anlamda bir satranç oyunu olarak görmeyi daha
münasip buluyorum.
Suriye toprakları üzerinde Türkiye, ABD ve Rusya
tarafından kıran kırana satranç hamleleri sergilenmeye devam ediliyor.
Rejim ile Muhalefeti nereye koymamız gerekiyor? Aslında
her ikisi de olayın mağdur tarafları diyebiliriz. Çünkü toprakların yerli
halkı, yani sahipleri onlar. Üstelik yerlerinden, yurtlarından edilen ve
perişan hale getirilen de onlar. Her ne kadar ta en başlara gidip, kardeşim;
Eset de babası gibi halkına zulüm etmeseydi, o zamanlar kendisine yapılan
nasihatleri dinleseydi bu hal başına gelmezdi, demeye hakkımız olsa da, olmuş
ile bitmişi konuşmanın faydası olmayacağı için biz bundan sonrasını tahmin
etmeye çalışalım.
PKK, YPG/PYD ve DEAŞ'ı nereye koymamız icap ediyor?
Onlar fırsattan istifade, kargaşadan yaralanmak isteyen ve üretilmiş ve
beslenmekte olan terör şirketleri diyebiliriz.
AB, BM, NATO ve Arap Birliğini oluşturan 22 Arap Devlet
Başkanlarını nereye oturtmamız gerekiyor? Bunları, kiminle ve nerede
menfaatleri varsa bu menfaatleri doğrultusunda tavır sergileyen detaylarlar
olarak kabul edebiliriz.
Bölgede en çok sıkıntıyı, dağıtılmış ve perişan edilmiş
olan Suriye devleti ve Suriye halkından
sonra ikinci derecede biz çekiyorduk. Hala da çekmeye devam ediyoruz.
Yıllarca diplomatik gayretlerimize ve uluslararası
platformlardaki temaslarımıza rağmen müspet bir netice alamadığımız gibi, durum
gittikçe daha vahim seyirler izleme emarelerini de göstermeye başlamıştı. Bu
nedenle artık daha fazla tahammül etmeyerek, Barış Pınarı harekatını
gerçekleştirdik ki bunu yaparken de uluslararası anlaşmalara ve diplomatik
teamüllere uygun olarak yaptık. Bu nedenle hiç bir Ülkeden başlarda gık sesi
duymadığımız halde, ilerleyen aşamalarda bizim olağanüstü başarımız nedeniyle
hemen hoplamaya başladıklarını gözlemledik. Neredeyse bütün dünya, birkaç
istisna dışında bildik tavırlarını sergilemeye başladılar. İlk uygulama ABD'den
geldi; en yetkili makam sahipleri özel yetkilerle görevlendirilerek Ankara'ya
uçtular. Ve ilk mutabakat imzalandı. Lakin bu mutabakat da uluslararası alanda
bizim başarımız olarak kabul edildi. Hemen arkadan, geri planda kalmak
istemeyen Rusya hamlesini yaptı ve Başkanlar seviyesinde ikinci mutabakatı
gördük. Elbette bu da bizim diplomatik başarımızdı. Artık eskiden olduğu gibi
sahada galip gelip, masada mağlup olan Türkiye yoktu!
Bitti mi? Hayır, daha yeni başlıyoruz, diyebilirim.
Suriye tamamen teröristlerden temizlenmeden, yurt
dışına çıkmak zorunda kalan bütün Suriyeliler memleketlerine dönmeden ve Ülkede
herkesin huzur içinde yaşayacağı bir ortam oluşturulmadan bu iş bitmez ve
bitmeyecek!
Buraya kadar, bütün bilinenleri en kısa haliyle
özetledik. Asıl mesele şimdi bundan sonra olacakları konuşmak, yazmak ya da
tahmin edebilmek.
Sahadaki aktörlere bakalım:
Birincisi, petrol derdine düşmüş, İsrail'in
menfaatlerinin takipçisi konumunda, beslediği terör örgütleriyle dünyada
operasyonlar planlayan ve bu huyundan hiç vazgeçecek gibi görünmeyen süper güç
ABD.
İkincisi, öteden beri sıcak denizlere inme fırsatını
nihayet yakalamış olan ve asla bu hayalini terk etmek istemeyen süper güçlerden
biri Rusya.
Üçüncüsü, terörden en çok etkilenen ve komşu olarak,
komşu ülkede ve kendi ülkesinde huzurdan başka hiçbir şey istemeyen Türkiye. Başrol
bu üç aktördedir!
Yardımcı rollere bakarsak;
Birincisi, bölgede sürekli entrikalar çeviren ve Şii
yayılmacılığını hiç terk etmeyen, bu nedenle de Eset ile sıkı fıkı olan İran.
İkincisi, kendi topraklarında yüzde yirmilik mevcuduyla
halkına çok büyük zulümler ve katliamlar yapan ve demokrasiye geçilirse sittin
sene iktidar yüzü göremeyeceğini bilen ve eski yaptığı zulümlerin hesabının
kendilerinden sorulmasından korkan zalim Eset rejimi.
Üçüncüsü, çok uzun yıllar zulüm ve baskı altında
yaşamış, bir daha asla eski günlerine dönmek istemeyen, ülke nüfusunun yüzde
seksen çoğunluğun sahip olan muhalefet. Yardımcı aktörler bu üçü.
Şimdi bir de, bunlar ne alaka diyebileceğimiz ama
başrol ve yardımcı roldekilerin alet ve avadanlıkları olan sahadaki taşeronlara
bakalım: PKK, PYD/YPG ve DEAŞ.
Güya bölgede bu teröristlerle mücadele ediliyor ama
tabii aslında öyle değil, başrol oyuncular kendi köşelerini tutmak adına
bunları piyon olarak sürüyorlar. Bazen yem olarak veriyorlar, bazen ikinci,
üçüncü veya nihai hamlesini yapabilmek için kullanıyorlar.
Biz kime nasıl güveneceğiz? ABD tilkisi ile mi, Rus
ayısı ile mi iş tutacağız?
Tabii ki ikisi de değil, biz kendi planımızı kendimiz,
sadece Rabbimize güvenerek yapacak ve uygulayacağız.
ABD önce çıkıyorum dedi, nitekim çıkma görüntüleri
servis edildi, sonra tekrar girerek, petrol bölgelerini tuttu ve bu bölgelerde
yine taşeronu PKK, PYD/YPG'yi elinde tutmaya devam ediyor.
Rusya sessiz ve derinden gidiyor, bizimle bir taraftan
devriye atarken, bir taraftan rejim ile operasyonlar tezgahlıyor.
ABD ile Rusya'nın ilerleyen zaman içerisinde,
aralarında anlaşarak, bizi ofsayte düşürme imkan ve ihtimalleri var mıdır? Evet
bu seçenek her zaman için söz konusu olabilir. Bu nedenle biz her iki müttefik
ve fakat aynı zamanda hasmımız olan bu iki ülkeyi Abdülhamit han siyaseti ile
idare etmek zorunluluğunda olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız.
Dünya kamu oyunda düzeltmemiz gereken çok önemli bir
dezenformasyon ve algı operasyonu var ki bu basit bir hadise değildir; ABD'nin
sürekli olarak PKK, PYD/YPG'den Kürtler diye bahsedip, bizi Kürtlerle savaşıyor
algısını oluşturması, biz hiçbir zaman Kürtlerle savaşmadık ve PKK, PYD/YPG
hiçbir zaman Kürtlerin temsilcisi olmadı! Şunu da unutmayalım, Rusya hala
PKK'yı terörist olarak kabul etmedi ve kendi ülkesindeki bürolarını kapatmadı. Biz
ne gerekiyorsa yapıp, ABD'nin PYD/YPG'yi de terörist olarak, Rusya'nın da her
üçünü (ki aslında bunlar tekdir) terörist olarak kabul etmesini sağlamalıyız.
İkinci önemli husus, evet hemen sınırımızda 32 km
derinlikte terörden arındırılmış, güvenlik koridoru oluşturmayı başardık, artık
bunu kimsenin değiştirmeye gücü yetmez, ancak 32 km.den sonrasını da, ta rejim
güçlerinin olduğu sınıra kadar, ikinci aşama olarak temizlemek zorundayız.
Suriye'de kuzeyde muhalefet, güneyde rejim güçleri kalmalı, başka hiçbir mikrop
ve virüs kalmamalıdır. Dolayısıyla ABD tamamen çekilmelidir. Bunda sonra da
rejim ile muhalefet arasında başlamış olan anayasa çalışmalarını hayırlısı ile
tamamlayabilmelerini sağlamalıyız. Ülkeye huzur geldikten sonra ise, güçlü
hükümetler devri başlayınca Rusya bölgeden evine gönderilecektir.
Dünyada hala eski borularını öttürmek isteyenlere karşı
bizim elimizi güçlendirecek kartlarımız yok değil aslında. Ama biz henüz bu
karta yeltenmedik. Ben de diyorum ki; artık zamanıdır. Bu çok önemli ve elzem
olan husus; Türk ve İslam Ülkeleridir.
Artık Türk devletleri ve halkı Müslüman olan
devletlerle hususi görüşmeler, birliktelik arayışları ve platformlar oluşturma
zamanıdır. Şahsi kanaatimdir ki hiç çaresi yok, zaman bizi mecburi olarak,
İttihadı İslam'ın teşkiline sürükleyecektir. Erken kalkan yol alır.
Biz gayretimizi gösterelim, tevfik Allah'tandır.
Gürcan Onat,
07.11.2019, 18.00, Fatih.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder