İrtica geliyor, irtica yaklaştı, irtica geldi...
Arkadaş, ne
bitmez malzeme imiş bu yahu, ne bitmez paranoya imiş.
Gericiler,
takunyalılar, örümcek kafalılar, yarasalar, vs., vs....
Ne zaman Anadolu'nun
yerli ve milli insanları iktidara yürümeye kalksa, yönetime talip olsa, biraz
palazlansa, hemen koronun yaygarası başlıyor: İrtica geliyor...
Okullarında
müstahdem olsak ne sakalımız rahatsız ediyor onları, ne başörtümüz. İş
yerlerinde, Parti binalarında temizlik görevlisi olsak, lüks sitelerinde kapıcı
olsak hakeza...
Ama müdür
olmak istediğimizde sakal irtica sembolü, hakim bacımın başörtüsü fecaat, hele
bir subayın sakallı olması aman Allah'ım kıyamet alameti.
Neredeyse
yüz yıl geçti, hala aynı terane. Yeter yahu, yeter!
Şu
irticacının, mürtecinin bir tarifini yapın deriz, yapmazlar. Yapamazlar!
Aslında biz
biliyoruz, onlar da çok iyi biliyor ki; irtica dedikleri; "Din"dir.
Din derken yanlış anlaşılmasın, sadece din i islamdır. Onlar hiçbir zaman
Hristiyanlığı ve Yahudiliği irtica olarak görmediler. Bilakis, Cumhuriyetin
kuruluş aşamasında, mecliste Hristiyan dinine geçelim diye öneride bulundular.
Camilere kilisedeki gibi sıralar koyalım teklifi de meşhurdur.
Belli
aralıklarla, belli zamanlarda bu ruhları kararmış irtica korosu, göl kenarında
gecenin karanlığında vıraklayan kurbağalar gibi, hep birlikte gazellerini okurlar.
Adı
zikredilmeye değmez, tek sermayesi Müslümanlara saldırmak olan gazeteci kılıklı
birisi, yine pespaye gazetesinde yazmış; "TSK irticai güçlerin
hedefinde" imiş. Daha önce de, güya Adnan paşam; "Sakallı asker"
talebinde bulunmuş imiş. "Sakallı Generallere hazır mısınız?"
başlıklı da makale yayınlamışlar. Bu kişilerin amaçları konusunda bir şey
söylemek istemiyorum. Uzun uzun tahlil etmeye de layık ve gerek görmüyorum. Zaten
bu zihniyet ve maksatları milletimizin malumudur. Zira yeni bir ürün değil, bu
sergiledikleri. Dedik ya, nerede ise yüz yıldır aynı terane, aynı nakarat devam
edip duruyor.
Basit
insanların basit saldırıları hiç önemli değil, lakin küresel emperyalistlerin
küresel saldırıları önemli. Basit insanların arkasındaki güçleri ve amaçlarını
okumamız, hedeflerini anlamamız gerekiyor. Ülkemizde, bu topraklarda doğup, bu
topraklarda büyüyen lakin cismini, zihnini ve ruhunu müstevlilerin fonlarına
kaptırmış, kendini gavurun maşası haline getirmiş, fonlanmış insanlarımız ne
yazık ki az değil.
Buraya kadar
yazdıklarım hep bildiğimiz şeylerdi. Bu yazıyı hazırlamaktaki maksadım, bilinen
şeyleri tekrarlamak veya hatırlatmak değil, bu sefil ve rezillere daha ne kadar
tahammül edeceğimizi sorgulamak içindir.
Şahsen, ben
irtica, mürteci, gerici, örümcek kafalı, yobaz mobaz gibi lafların geçtiği
ortamda evet, ben işte oyum diyorum. Senin irticacı, gerici, örümcek kafalı
dediğin kişi benim, yobazın dibiyim ben, diyorum. En katı şeriatçıyım diyorum. Çünkü
o da biliyor ki, ben de biliyorum ki; onun irtica dediği aslında İslam dini,
gerici dediği de Müslümandır. Halkının yüzde doksanı Müslüman olan bir Ülkede
İslam'a açıkça saldıramadığı için, dini tabirlerle oynayamadığı için kendince
bulduğu kötü sıfatlarla hakaret etmektedir. Yani o da biliyor ki, ben de
biliyorum ki; ben irticacıyım dediğimde ise aslında Müslümanım diyorum.
Rahmetli Mehmet Akif ve Necip Fazıl yaşamları süresince bu tiplere en güzel
cevapları vermişler. Necip Fazıl'ın; "bize gerici diyenler bu kaltaban
katırın cinsinden gelenlerdir." (1) demesi güzel bir misal. Yarış atları
bir katıra tur bindirmiş o hadiseyi anlatırken veriyor bu cevabı.
Kainatı, yok
iken varlık alemine çıkartan, her şeyin yaratıcısı Allah'ın sistemine irtica, bir
damla sudaki milyonlarca spermden birini insan haline getiren Rabbinin emrine
itaat etmeye çalışan Müslümana irticacı diyecek kadar çukurlaşmış zihniyete,
ancak böyle cevap verilir. Rabbimizin hayvandan daha sapkındırlar diye
tanımladığı, çağın milyonlarca yıl gerisinde kalmış bu zihniyete insan
muamelesi yapmak insanlığa hakarettir.
·
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ
هَوٰيهُؕ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكٖيلاًۙ
·
اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ
يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَؕ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ
اَضَلُّ سَبٖيلاًࣖ
Bayağı
arzularını tanrılaştıran kişiyi gördün mü? Şimdi sen, bu adamı da doğru yola
getirmekle yükümlü olabilir misin? Yoksa
sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetine kulak verdiklerini
yahut doğru dürüst düşündüklerini mi sanıyorsun? Aksine onlar, başka değil, bir
hayvan sürüsü gibidirler, hatta tuttukları yol bakımından daha da sapkındırlar.
(Furkan: 43,44)
"TSK
irticai güçlerin hedefinde" veya "Sakallı generale hazır
mısınız?" Başlığını atarken, zihinlerinde dindar ordu olamaz, dindar
general olamaz zehiri var ve bu zehiri okuyucunun bilinç altına zerk ediyorlar.
Peki, yazıda
sözü edilen irticai güçler kimler? Bu yafta kimler için?
Hiç kafamızı
kuma gömmeyelim. Bu vatanın yerli ve milli evlatları, inancını elinden geldiği
kadar yaşamaya çalışan Müslümanlar. Yani sen ve beniz!
Yapılan ise
yine algı operasyonu!
Şimdi
kendimize soralım, "Sakallı general" sözünü duyunca zihnimizde nasıl
bir algı oluşuyor?
Hazreti Muhammed
(s.a.v) gibi sakallı Peygamberimiz mi, Alparslan gibi Anadolu kapılarını bize açan,
cengaver Selçuklu Sultanı mı, Osman bey gibi Osmanlı devlet i aliyesinin
kurucusu büyük kumandan mı, Fatih Sultan Mehmet gibi İstanbul'u fetheden, hadis
i şerifle müjdelenmiş, Bizansı yok etmiş, orta çağı kapatmış, yeni çağı açmış,
dev şahsiyet mi, Kanuni Sultan Süleyman gibi haşmeti tüm dünyayı kaplamış cihan
hükümdarı mı, Abdülhamit han gibi siyaset dehası, büyük hakan mı? Plevne
kahramanı Gazi Osman Paşa mı? İstiklal harbimizin kahraman paşaları mı? Binlerce
örneklerinden sadece birkaç tanesini sayabildiğim bu dev isimler sakallıyken
neden TSK'nde sakallı general olamazmış?
Sakalı bir
generale yakıştıramayanlar yukarıda saydığım dev şahsiyetlere tarihimizin şeref
levhalarına nasıl yakıştırıyor? Bir de o kahramanları sakalsız hayal edin,
bakın ne olacak? Yani algı operasyonlarına kurban gitmeyelim.
Sakal
aslında konu etmeye değecek bir hususiyet değil. Sakal üzerinden algı
operasyonu yaptıkları için değindim. Generalde aranacak özellikler; akıl, ilim,
irfan, feraset, şecaat, cesaret, fedakarlık, dayanıklılık, vatan, millet
sevgisi vs. (2) Bunların hiçbirisi malum zihniyette olmadığı için, gerici
sıfatını taktığı irticacılar orduya sakal getirecekmiş algısı ile zihinlerimiz
ile oynamaya kalkıyorlar. Bir taşla üç kuş vuruyorlar, akıllarınca. Hem sakalı
aşağılıyor, hem sakallıyı, hem de kendisinden olmayan bu vatanın fedakar
evlatlarını...
Algı
operasyonlarına kurban mı gideceğiz?
Yetmez mi,
zındıkların din düşmanlıkları?
Takma
sıfatlarla milyonlarca Müslüman'ı ezmeye yeltenmeleri yetmez mi?
Artık
bunlara dur demenin zamanı gelmedi mi?
Zındıkların
o yazılarının altına binlerce kişi tepki cevapları yazsa, bu kadar cesaretli
olabilirler mi?
Ben oturdum,
bu tepki yazımı yazdım. Elimden geleni yaptım.
Gayret
bizden tevfik Allah'tan, Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Yazımızı
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un muhteşem dizeleriyle bitirelim.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla
sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı,hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?
Gürcan ONAT,
30.01.2022, 14.00, Fatih.
(1) Üstadın kaltaban
katırı anlattığı konferansından bir bukle: https://www.youtube.com/watch?v=Wc3qntirrbY
(2): 211 sayılı İç Hizmet Kanun ve Yönetmeliğinde bir
askerin vasıfları sayılmıştır. Cismini, zihnini ve ruhunu satmış fonlu hainlere
cevap olması için buraya alıntılanmıştır. İlgilenenler okuyabilir.
İç Hizmet Kanunu Madde 39 – Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim
ile beraber ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların
kuvvetlendirilmesine bilhassa itina olunur. Cumhuriyete sadakat, vatanını
sevmek, iyi ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret,
cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadaşları
ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen
şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas
vazifesidir.
İç Hizmet Yönetmeliği Madde 86 - Asker, kendisinden beklenen
vazifeleri hakkiyle yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip
olmalıdır. Her askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar
şunlardır :
a. Cumhuriyete, Yurda ve Millete
karşı sevgi ve bağlılık, Cumhuriyet, Yurt, Millet; askerin mukaddesatındandır. Bunlara içerden
ve dışardan vaki olacak her türlü tecavüzü karşılamak, def etmek ve lüzumunda
bu uğurda hayatını fedadan çekinmemek her askerin borcudur.
b. İtaat : Askerliğin temeli mutlak bir
itaattir. İtaat, her astın üstünden aldığı emri hiç bir kayıt ve şart
düşünmeden ve en ufak bir tereddüt göstermeden canla, başla yapması, kanunlar
ve nizamların dediğinden dışarı çıkmaması ve yasak edilen şeyleri yapmaması
demektir. Tam ve kalbi bir itaat, üstün telkin edeceği itimat ve muhabbetle
elde edilir.
c. Sebat ve mukavemet : Vazife yapılırken karşılaşılacak
her türlü zorluk ve yokluklara katlanarak ve asla usanç ve yılgınlık
göstermeyerek sessizce ve düzenli olarak vazifeye devam ve hizmeti istenildiği
gibi tamamlamaktır.
d. Cesaret ve şecaat : Tehlikeden asla korkmayarak ve
icabında ölmekten çekinmeyerek iş görmek ve pek yürekli olmaktır. Korkaklık; bir
asker için en büyük ve affedilmeyecek bir kusurdur. Bu ayrıca namus ve onuruna
leke getirir, nefsini zarardan ve tehlikeden korumak için vazifeyi bırakarak
savuşmak veya ihmal etmek bir asker için en şiddetli cezaları mucip olur.
e. Canını esirgememek : Kendinin ve ailesinin rahat ve
selâmetinin; Yurdun kurtuluşuna bağlı olduğunu ve bunun için de icabında
ölmekten çekinmemek lâzım geldiğini ve vazifenin büyüğünün de küçüğünün de bir
ve her ikisinin de nefsinden üstün olduğunu düşünerek zamanında fedakârlıkla
hareket etmektir.
f. Harbe hazırlık : Harb, silâh ve vasıtalarının ne
suretle kullanılacaklarını iyice öğrenmek, harbin zor ve sıkı devirlerinde
hattâ zayiattan dolayı kumandansız kalındığı zamanlarda bile kati ve doğru bir
karar vermeye ve iş görmeğe yetecek kadar nazari, ameli bilgi ve tecrübe sahibi
olmak, yorgunluk, uykusuzluk ve icabında açlık gibi harbin tab'i olan
yoksuzluklarına uzun müddet dayanmak ve katlanmak için vücudu alıştırmak ve
bunların hepsinde kendine güvenmeyi temin edecek yüksek kabiliyeti kazanmak ve
her an arttırmağa savaşmaktır.
g. İyi geçinmek : Bütün silâh arkadaşlarının
kardeşten ileri olduğunu ve icabında aynı ülkü için bir arada kanlarını
dökeceklerini düşünerek birbirlerini yürekten sevmek, birbirlerinin onurlarına
saygı göstermek, edep ve terbiyeye uymayan işlerden, şakalardan kaçınmak ve
daima mertçe hareket etmektir. Her asker, arkadaşının keder ve sevincine ortak
olmalı ve icabında onu öğüt vererek ahlâksızlıktan ve türlü tehlikeden
korumalıdır. Kezalik arkadaşını fena yola sürüklemenin, kabahatini örtbas
etmeğe çalışmanın silâhlı kuvvetlere sonra insanlığa fenalık etmek demek
olduğunu her asker bilmelidir. İyi geçinmek için çok lâzım olan şartlardan biri
de daha ziyade çalışanları ve bu yüzden sevilenleri kıskanmamaktır.
h. İyi ahlâk sahibi olmak :Askerin ahlâkı ve yaşayışı kusursuz
ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan
borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan,
hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati,
azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri
ayrı ayrı cezaları üstüne çeker. Asker bunlar gibi yalnız kabahat ve cinayetlerden
değil, aynı zamanda dine hürmetsizlikten, iki yüzlülükten, göz boyamaktan,
şahsi arzu ve isteklerin temini peşinde koşmaktan, dalkavukluktan,aklını
herkesin yükseğinde görerek kendini beğenmekten, şöhret için iyi sayılmayacak
derecede hırs göstermekten, nefsini koruyup çekinmelidir. Her ne kadar
beğenilmek, sözle okşanmak, maddi mükâfat görmek onur ve şan kazanmak arzusu
her askerin kalbinde yer tutmalı ise de bunları doğruluktan şaşmayan haklı bir
çalışma ile elde etmek mertlik ve namus iktizasıdır.
i. Sır saklamak :Asker, her yerde düşmanın casusları
bulunacağını ve kendisini dinlemekte olduklarını kabul edip vazife ve hizmete
ait hususlarda hiç bir kimseye sır vermemelidir. Ötede beride askerliğe ve
kışla ve müessese hayatına ait sözler sarf etmemelidir. Hiç bir husus için hiç
bir yerde atıp tutmamalı, her hangi şeyi büyüterek ve ekleyerek yayıp
dağıtmaktan sakınmalı hiç bir zaman doğruluktan ayrılmamalıdır.
j. Emel ve fikir birliği : Cumhuriyetin, Milletin korunması
uğrunda bir vücut gibi çalışmak Silâhlı Kuvvetlerin en değerli hassasıdır. Ve
başlı başına bir kuvvettir. Bu birlik, bir vücut gibi çalışmak lüzumunu umumun
fikrinde ve yüreğinde yer etmesinden ve umumin menfaatının şahsi menfaatten
daha üstün, aziz olduğunu takdir etmekten doğar. Kıtanın onurlu hatıraları ve
şanlı vakaları sebebiyle nam almış olan fedakâr personelin isimleri öğrenilip
münasip zamanlarda (Millî ve dinî bayramlarda) onları saygı ile hatırlamak
Silâhlı Kuvvetlerde birliği ve kardeşliği kökleştirir. Bunların isimleri ve
mümkünse resimleri kumandan tarafından kışlanın münasip mahallerine asılmalı ve
her birlik veya kıtanın geçmiş savaşlardaki hizmetini gösterir birer tarihi
yazılmalı ve bunu birliğe mensup her asker okuyup öğrenmelidir. Alay (Deniz ve
havada benzeri) tarihi içinde birliğin en parlak muharebesi o günün senei
devriyesinde bütün mensuplarına anlatılır. Her alayın (Deniz ve Havada benzeri)
bir kuruluş günü olur ve o gün kutlanır.
k. Birbirine yardım Silâhlı Kuvvetlerin bir emel (Ülkü)
ve aynı vazifede birleşmiş olan fertlerinin birbirlerine yardımları müşterek
vazifenin en iyi surette yapılmasını temin edeceği gibi arkadaşlığı ve
bağlılığı da kuvvetlendirir. Asker arasında yardım, vazife içinde ve dışında
olacağı gibi asker, halk arasında da elinden gelen yardımı yapmalı, daima
iyiliği sevmeli ve yapmalıdır.
l. Tavır ve hareket : Bir askerin değerini arttıracak,
kendisini tanıttıracak ve sevdirecek en yüksek vasıfları terbiyeli, vekarlı,
ciddi ve itaatlı olmasıdır. Askerin duruşu mertçe, hareketleri akla uygun ve
dürüst, dili ve sözü özüne uygun ve serbest olmalıdır.
m. İntizam severlik : İntizam vazifesinin noksansız
yapılmasını temin eden ilk vasıtadır. Asker, vazifesini, muntazam işler bir
saat gibi dakikası dakikasına yapmağı adet etmiş bulunmalı, hususi işlerinde de
daima muntazam ve tertipli olmalıdır.
n. Başka milletten askerle bir arada
bulunduğu zaman onlarla iyi geçinmek ve yüksek değerini onlara da tanıtacak bir
silâh arkadaşlığı yapmak her Türk askerinin vazifesidir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder