Allah Teala bir gayrimüslime hidayet nasip ediyor, bu zat imana geliyor. Lakin, İslam dini hakkında pek fazla bilgisi bulunmamaktadır. Tabii ki, detaylı bir şekilde öğrenmek istiyor. İlk iş olarak, Kur'an ı Kerimin kendi diline tercümesini bulup, okumaya başlıyor.
(Fatiha suresini çok özel ve hususi bir sure
olması hasebiyle bir mukaddime ve
kitabın bir özeti olarak değerlendirip, ayrı tutarak, Bakara suresinin ilk
ayetlerinden başlayalım.)
Bu kişi kitabın başında ne görecek?
Rabbül alemin kitabına ; "Zalikel kitap, la
raybe fihi" diye başlamış. Kitaba başlarken verilen ilk mesaj; ondan asla
şüphe etme. Bu konu üzerinde uzun uzun tefekkür etmek gerekiyor aslında, zannımca
Allah Teala diyor ki; bak sana bir kitap verdim, bu kitap hakkında asla, zerre
kadar şüphen olmasın. Bu kitabın benden geldiğine ve içindeki bilgilerin doğru
olduğuna asla şüphe etme. Bu imandır.
İlk mesaj bu ve ne kadar önemli. Hayat düsturu
olarak kabul edeceğin kitaba öncelikle tam bir teslimiyetle bakabilmek, zerre miktar
yanlış bir şey olmadığına hulus i kalp ile iman edebilmek. Çünkü bundan sonra
her şey bu iman üzerine bina edilecektir.
Sonraki 3 ayeti kerime müminler hakkında, ondan
sonraki 2 ayeti kerime kafirler hakkında, ondan sonraki 13 ayeti kerime
münafıklar hakkındadır.
Demek ki, Allah Teala ilk 20 ayeti kerimede kitap,
mümin, kafir ve münafık hakkında bilgi vermiş. İnsanları kendi tercihlerine
göre sınıflandırarak tanıtmış. O halde insan önce bunları tanımalıdır. Çünkü; şehadet
alemi denilen dünya hayatı bu üç kesimin arasında cereyan edecek olaylar ile
örülmektedir. İmtihan bu şekilde verilmektedir.
Allah Teala bu ayeti kerimelerde mümin, kafir ve
münafık tanımlarını nasıl vermiş?
Mümin: "Gaybe iman eder, namazını ikame eder,
rızıklarından infak eder, sana ve senden önce indirilenlere iman eder, ahirete
iman eder. İşte bunlar hidayet üzeredir, bunlar felaha erenlerdir".
Kafir: "Küfre saplananlar, ha inzar etmişsin,
ha etmemişsin onlarca müsavidir, imana gelmezler. Allah kalplerini ve
kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine perde indirmiştir. Bunların hakkı azim bir
azaptır".
Münafık: "Allah'a ve ahirete iman ettik derler
de mümin değillerdir. Kalplerinde bir maraz vardır. Bunlara yer yüzünü fesada
vermeyin denildiğinde, biz ancak ıslahçılarız derler. Doğrusu bunlar ortalığı
ifsat edenlerdir, lakin şuurları yok, farkında değillerdir. Bunlara insanların
iman ettiği gibi iman edin denildiği zaman, biz o süfehanın iman ettiği gibi mi
iman ederiz, derler. Süfeha kendileridir, lakin bilmezler. İman edenlerle
karşılaştıkları zaman iman ettik derler, kendi şeytanları ile halvet oldular mı
emin olun derler, biz sizinle beraberiz, biz ancak müstehziyiz. Allah onlarla
istihza ediyor. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler."
Kur'an ı Kerimin ilerleyen sayfalarında çok detaylı
bir şekilde verilecek olan mümin, kafir ve münafık hakkında kitabın hemen
başında, çok öz bir şekilde bu bilgilerin verilmiş olması dikkat çekici. Bu
kadar bilgi ile iktifa edilmiş olması elbette bir hikmete mebnidir.
Mümin için gaybe imandan sonra, namaz ve Allah
yolunda harcama yapabilmek! O halde, namazsız ve Allah yolunda maddi, manevi
harcama yapılmadan, çaba sarf edilmeden İslam düşünülmemelidir.
Allah Teala kafirler için tebliğin fayda
etmeyeceğini, çünkü kalplerinin ve kulaklarının mühürlü olduğunu, gözlerine
perde indiğini, münafıklar için de
kalplerinin marazlı olduğunu bildiriyor.
O halde bizim; mühür, perde ve maraz kavramlarını
inceleyip, anlamamız icap ediyor.
Elmalılı Hamdi Yazır mührü; "gerçeği kendiliklerinden
sezip, düşünüp bulmaya, olmadığı halde dinleyip işitmeye, güzel kabul
göstermeye kabiliyetleri kalmamıştır" şeklinde izah etmiş. "Kalpleri
ilk yaratılışlarındaki sağlamlıklarını yitirmiş, kötü alışkanlıklarıyla kalbi
örten ikinci bir alışkanlık kazanmıştır. Artık onlar kendiliklerinden; şahsi
istek ve arzularından, nefsi gayelerinden başka hiçbir şeye dönüp
bakmazlar." Gözlerinin üzerindeki perdeyi ise; "gaflet,
şehvetler, kötülükler ve bencillik perdesi" olarak açıklamıştır.
Dolayısı ile kafirler gerçeği anlamak için şart olan
kalp
ve akıl, sağlam duyular, haberi duyma denilen üç ilim sebebinin üçünden
de mahrum oldukları için bu kişilere "ha inzar etmişsin ha etmemişsin onlar için
aynıdır, imana gelmezler" şeklindeki bildirim ayeti kerimede yer
almıştır.
Elmalının tefsir ve tevilinden hareketle günümüzde,
çevremizdeki insanları gözlemlersek bazı insanların fıtratlarına ilk
yerleştirilen hassayı nasıl bozduklarını, tamamen şahsi arzularının, heva ve
heveslerinin peşinden nasıl koştuklarını, şehvetlerinin nasıl kendilerini esir
aldığını görebiliriz. Bazı psikiyatrların dediği gibi hazları peşinde koşan
insanlar oluvermişler. Haz öyle bir şey ki; ne nasihat, ne ikaz, ne ceza hiç
bir şey tesir etmiyor.
Münafıklar hakkında bildirilen kalplerindeki marazı
ise Elmalı merhum; "şüphe ve nifak" olarak izah etmiştir. Bu hastalık
bütün ahlaksızlığın kaynağı, idrak ve iradenin afetidir. Buna
müptela olan nefis hak tanımaz.
Allah'a inanmak fıtridir. Her çocuk doğarken iman ve
itikat fıtratıyla doğar, şüphe nedir tanımaz. Allah Teala her insana doğarken
bu fıtratı vermiştir ki ileride şüpheye düşmesin, doğru yolu bulsun,
geliştirsin diye...
Bazı insanlar hayatlarında; sağlam fıtratlarını
gözetmemeleri, kalp sağlıklarını korumamaları, ahlaki hastalıkları tedavi
etmemeleri, zevklerine çok düşmeleri, her şeyde kendilerini ve kendi zevklerini
görmek istemeleri neticesinde her şeyden şüphe etmeye başlarlar. Hak Teala'nın
hükmüne teslim olmak yerine, Allah'a kulluk görevini yerine getirmek yerine benlik
sevdası ile şek ve şüpheyi esas alır. Şüpheye inanırlar, şüphe
kendileri için hem huy hem gaye olur. Şüphe inancının alıştırıcı ve
tecrübeye dayanan karakteri bu gibilere inanç ve sağlam bilgi hakkında kuşku
telkin eder. Kitaba, dine bağlanmaktan çekinirler, istidlale (delil ile sonuç
almaya), istintaca (delil ile sonuç çıkartmaya), akıl ve mantığa küçümseyerek
bakarlar. "Hayat adamı olmalı, hayat gibi her gün değişmeli, hayatta hiç bir örnek
takip etmemeli" derler. Ahlaklı bir gidişatı takip eden imanlı ve
inançlı kişilere "mahdut fikrili, dar kafalı adamlar" gözüyle
bakarlar. Bu insanlar sürekli yalan söylerler, Müslümanları biz de sizdeniz diye
aldatmaya kalkarlar, yeryüzünü ıslah ediyoruz diye ifsat ederler. Bu
kişilere karşı Rabbül alemin, kitabı keriminde müminleri uyarıyor.
O halde biz de daima uyanık olmaya çaba sarf edelim,
aldanmayalım.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Gürcan Onat, 27.05.2021, 16.00, Fatih.
NOT: Bu yazı hazırlanırken;
1. Diyanet İşleri Reisliği Hak Dini Kur'an Dili,
Muhammed Hamdi Yazır, 1935.
2. Azim Dağıtımın sadeleştirilmiş Elmalılı M. Hamdi
Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 1992, tefsirlerinden istifade edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder