17 Şubat 2021 Çarşamba

GARA OPERASYONUNUN ÖNEMİ

 Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dün, partisinin Trabzon 7. Olağan İl Kongresi'nde konuştu. Konuşmasının içinde belki çok dikkat çekmeyen, ama bence oldukça önemli olan şu cümleleri sarf etti: "Teröristlerin bize gelmesini beklemeyecek, biz gidip onların başını inlerinde ezeceğiz."

Bu cümleler şu anlama geliyor; eski milli güvenlik konseptimiz gereği biz PKK ve benzeri terör örgütleri ile yurt içinde, kendi topraklarımızda mücadele ediyorduk, ama 15 Temmuz kalkışmasından sonra yapılan önemli bazı değişikliklerden birisi olan; "Dış Tehditlere Karşı Mili Güvenlik Konsepti" değişikliği gereği, artık tehdidi kaynağında tespit ve sınırlarımızın ötesinde etkisiz hale getirme konseptini uygulayacağız.

ASSAM Genel Başkanı, emekli general Adnan Tanrıverdi 2015 yılında kaleme aldığı makalesinde, PKK'nın Türkiye için dış tehdit olduğunu ifade etmiş ve aşağıda linkini (1) verdiğim bu yazısında ne yapılması gerektiğini tafsilatıyla açıklamıştır. Bence en önemli ve PKK'ya en büyük darbeyi vuran bölümü terörü kaynağında tespit ve inlerini başlarına yıkmak hususudur.

Nitekim Gara operasyonu da bu amaçla icra edilmiş ve teröristler kendilerince en güvenli mağaralarında perişan edilmişlerdir.

Gara denilen mevki, Hakkari'ye bağlı Çukurca ilçesinden 35 kilometre güneydedir. Gara bölgesi, hem PKK için koridor görevi görüyordu hem de Türkiye'nin Sincar ve Musul'a açılan kapısı niteliğindeydi. Suriye'deki YPG bölgesiyle Irak'taki kampların arasındaki dağlık arazi olduğu için PKK'ya kolay geçiş sağlamaktaydı.

Cumhurbaşkanımız konuşmasının devamında: "Gara önemli, sıkıntılı bir bölgeydi ve Gara düştü, Allah'ın izniyle iş bitti. Önemli mesafe aldığımız harekatlarımızı önümüzdeki dönemde tehditlerin hala yoğun olduğu bölgelere doğru genişleteceğiz. Bir daha benzer saldırılara uğramamak için güvenli hale getirdiğimiz yerlerde ne kadar gerekiyorsa o kadar kalacağız."dedi.

Yine bu konuşmasındaki altı çizilecek cümleler; harekatlarımızın tehditlerin yoğun olduğu bölgelere doğru genişletilmesi ve bizim için güvenli hale gelinceye kadar o bölgede kalma irademizdir. PKK terör örgütünden kurtulabilmenin başka yolu bulunmamaktadır.

Tanrıverdi paşamız 2015 tarihli yazısında bu konuyu detaylı bir şekilde işlemiştir.

Çok önemli başka bir konuya daha dikkat çekmemiz icap etmektedir ki, o da; bölgede çok güçlü ve milli istihbarat kaynaklarımızı oluşturmamızın gereğidir. İstihbarat kaynaklarımız ve harp silah araçlarımız yerli olmadığı müddetçe istenilen başarının alınması çok güçleşecek ve çok uzayacaktır. Allah'a şükür ki; Suriye ve Irak'ın kuzey bölgelerinde son 3, 4 senedir yapılan harekat ve operasyonlarda istihbaratımızın yerli ve son derece başarılı olduğu ispatlanmıştır.

TBMM Genel Kurulunda Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde icra edilen Pençe Kartal-2 Harekâtı hakkında bilgi veren MSB'ı Hulusi Akar; Irak'ın kuzeyinde; terör örgütünün, sınır ötesindeki tahkimli mevzilerini ve barınma alanlarını imha etmek, hudut emniyetini ileriden sağlamak ve azami teröristi etkisiz hale getirmek maksadıyla operasyonlar yapıldığını dile getirerek, Mayıs 2019'da Irak'ın kuzeyinde başlatılan Pençe-Kaplan serisi operasyonlar ile harekâtların planlandığı şekilde sürdüğünü söyledi.

Bakan Akar: "Bu operasyonlar sonucunda belirli bölgeler, istikametler ve yerler teröristlerden büyük ölçüde temizlendi, temizlenmekte ve böylece teröristlerin hareket kabiliyetleri kısıtlanmış bulunmaktadır. Böylece hareket serbestisi kısıtlanan örgütün, Gara'da toplanmaya başladığı istihbar edilmiştir. Ancak bulunduğu konum ve arazi itibarıyla, sıradağlardan dolayı, buraya kadar ulaşmanın zorluğundan dolayı çeşitli şekillerde Gara'da harekât, operasyon bugüne kadar icra edilmemiştir. Bu nedenle bu bölgede bulunan teröristlerin büyük bölümünün bir şekilde PKK'nın sözde güvenli bölge olarak Gara'yı seçtiği ve oraya odaklandığı, sözde okul, eğitim merkezi ve toplantı alanı olarak bu bölgeyi kullanmaya başladığı da yine bize gelen bilgiler arasında bulunmaktadır. Bu operasyon kara desteği olmadan 35 kilometre derinlikte icra edilmiştir ve harekâtın kritik ve önemli olması bundan kaynaklanmaktadır. Herhangi bir şekilde karadan irtibat ve destek olmadan yapılan harekât olması sebebiyle, nicelikten çok nitelik olarak diğer operasyonlardan son derece farklıdır. Operasyon için gerekli gizlilik önlemleri içinde geniş bir hazırlık süreci yaşanmış, bu çerçevede; operasyon yapılacak arazi ile ilgili ayrıntılı harita çalışması yapılmıştır. Kuvvet ihtiyaçları belirlenmiş, hedeflere yönelik ayrıntılı çalışmalar icra edilmiştir. Dost ve müttefiklerimizle koordine edilerek yapılan harekât öncesinde; hedefler özenle seçilmiş, harekâtın planlanması ve icrasında sivil halkın can ve mal güvenliği ile çevrenin korunmasına azami dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir." dedi.

Bakan Akar, harekât öncesi kara ve hava kuvvetleri, kara havacılık unsurları ile özel kuvvetler arasında ayrıntılı planlamaların yapıldığını ve koordinasyonların gerçekleştirildiğini belirtti.

Bu çalışmalar sonucu, 10 Şubat saat 02.55'te uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakları (2) doğrultusunda; Hava Kuvvetlerine ait uçaklar ile İHA/SİHA'ların desteğinde bölgeye harekâtın başladığını anımsatan Bakan Akar, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Harekât alanımızın çapı 75 kilometreye 25 kilometre olacak bir dikdörtgen şeklinde söylenebilir. Planlanan 50'den fazla hedeften 48'i vurulmuştur. Diğer hedefler güvenlik nedeniyle, hem kendi unsurlarımız hem çevre nedeniyle iptal edilmiştir. Hedeflerin vurulmasını müteakip 05.45'te hava hücum harekâtıyla; helikopterler ile özel kuvvet unsurları hedef bölgelerine indirilmeye başlanmış ve böylece bölgeye giriş ve çıkışı önlemek, uygun arazi kesimlerini kontrol altına almak için gerekli uygulama gerçekleştirilmiştir.

Bakan Akar; birçok mağaranın bulunduğu bölgede ateş gelen mağaraya yoğunlaşıldığını ve mağara girişlerinin demir kapılarla tahkim edildiğinin görüldüğünü aktardı. Mağara girişinin fotoğrafını gösteren Bakan Akar: "Arazinin niteliğini görmek bakımından bu fotoğraf önemli. Buraya herhangi bir şekilde hava unsurlarıyla ne uçaklarla, ne SİHA'larla etki etmek mümkün değil. Buraya mutlaka kara operasyonu yapmak mecburiyetimiz var. Diğer bir deyişle, bazı tezviratlara cevap vermek bakımından, buraya herhangi bir şekilde Hava Kuvvetlerimizin bombasının ulaşması mümkün değil, geometrik yapısı itibarıyla." dedi

Gerekli keşif ve araştırmayı müteakip mağaranın diğer iki kapısının da bulunduğunu anlatan Bakan Akar, şunları kaydetti: "Güvenlik tedbirleri alınarak kapılar tahrip edilmeye çalışıldı. Bu esnada içeriden ateş ediliyor; el bombası atılıyordu, bunlara özel kuvvetler unsurlarımız gerekli karşılığı veriyorlardı. Ayrıca bölgede el bombası ve hafif silahlara karşı mağara girişinde sadece ve sadece göz yaşartıcı gazlar kullanılmıştır. Bunun dışında herhangi bir silah mühimmat kullanılması asla söz konusu değildir. Bu uygulamalar sırasında; teröristlere teslim olmaları yönünde sürekli çağrıda bulunuldu. Yaptıkları şeyin yanlış olduğu, herhangi bir şekilde kurtulma imkânlarının olmadığı, dolayısıyla teslim olmaları gerektiği hususu tekrar tekrar hatırlatıldı. Daha sonra mağara içerisinde ilerleme sırasında çok dar geçitlerin ve ilave demir parmaklıkların olduğu görüldü. Bunlar başlangıçta bilinmediği için ilerleme çok zor oldu. Uzun süren bu çalışmalar sonunda akşam saatlerine doğru, birinci terörist Şervan Korkmaz kod adlı Osman Acer 'ateş etmeyin, teslim olmak istiyorum' diye dışarı çıktı ve teslim alındı. Teslim alınan birinci terörist tarafından, içeride 7 terörist ve alıkonulan 12'si Türk vatandaşı, 1'i yabancı 13 kişinin olduğu; alıkonulan 13 kişinin sözde mağara sorumlusu kod adı Sorej olan terörist tarafından hava hücum harekâtının başlangıcında; başlarına birer kurşun sıkılarak şehit edildiği ifade edildi."

Mağaraya operasyon düzenleyen özel kuvvet personelinin anonslarına ilaveten, teslim olan birinci teröristin, "Bana iyi davranıyorlar, korkmayın, gelin teslim olun" çağrılarına rağmen diğer teröristlerden teslim olanın bulunmadığını dile getiren Bakan Akar, ertesi gün sabah saatlerinde de ikinci bir teröristin, mağaradan çıkıp kaçmaya çalışırken askerler tarafından yakalandığını ifade etti.

Bakan Akar, Merkaz kod adlı ikinci terörist Doğan Geçgel'in ifadesinde, alıkonulan 13 kişinin Sorej kod adlı terörist tarafından başlarından vurularak şehit edildiğini tekraren ve teyiden söylediğinin bilgisini paylaştı. Harekât boyunca 4'ü sözde üst düzey yönetici olmak üzere 51 teröristin ölü, 2 teröristin ise sağ olarak ele geçirildiğini bildiren Bakan Akar, istihbarat kaynakları tarafından, etkisiz hâle getirilen terörist sayısının çok daha fazla olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldığını, bu hususun önümüzdeki günlerde açıklığa kavuşmasının beklendiğini kaydetti. 

Bakan Akar, harekâta ilişkin şunları kaydetti:
"Bu harekâtla, bölgeye yerleşen, yeniden yapılanmaya çalışan ve bir şekilde hudutlarımıza, güvenlik güçlerimize ve halkımıza saldırı hazırlığında bulunan tüm unsurlar da büyük ölçüde temizlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, terör örgütü PKK'nın kendisini çok emniyette hissettiği Gara'da, 75 kilometreye 25 kilometrelik bir alanda, PKK'ya ağır zayiat verdirmiştir. Terör örgütü dün olduğu kadar bundan sonra da kendini artık burada rahat hissedemeyecektir. Asil milletimizin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin ve milletimizin güvenliği için terörle mücadeleye, en son terörist etkisiz de hale getirilinceye kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir. Hiçbir şehidimizin bugüne kadar kanı yerde bırakılmadı, bundan sonra da bırakılmayacaktır. Harekât sırasında hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, Türk Silahlı Kuvvetleri ile asil milletimize başsağlığı ve sabır, yaralı personelimiz için de acil şifalar diliyorum.

Sonuç olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri, asil milletimizin sevgisi, güveni ve desteği ile Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Suriye’de, Irak'ın kuzeyinde, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Karabağ’da ve daha birçok coğrafyada bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamak, dost ve kardeşlerimizin de hakkını, hukukunu korumak için büyük bir fedakârlık ve kahramanlıkla mücadelesini sürdürmektedir."

Yani; bu harekat ile ordumuz her türlü şart ve arazide başarı ile operasyon yapabileceğini, PKK ve diğer tüm terör örgütleri için hiçbir güvenli yerin kalmadığını dost düşman herkese göstermiş oldu.

Evet Türkiye eski Türkiye değil.

Bütün dünya şunu artık çok iyi anladı ki; Türkiye rüştünü ispatlamıştır. Ne PKK, ne türevleri, ne DAEŞ, ne benzerleri hiçbir terör aygıtları ile Türkiye diz çöktürülecek bir devlet değildir. Bilakis Türkiye artık oyun kuran ve stratejik planlar yapan bir devlettir. Türkiye güçlü ve büyük bir devlettir.

Terör faaliyetlerinin tamamen bitirilebilmesi için, hain ve bölücülerin oynayabileceği, kullanabileceği etnik ve dini malzemelerin hiç kalmaması, bu alanlarda eksik ve gediklerin tamamlanması da icap etmektedir. Ondan sonra sıra terör sözcülerine gelecektir. Terör sözcüsünün teröristten hiçbir farkı yoktur. İşkence nasıl ki insanlık suçudur, terör faaliyeti ve terörün sözcülüğünü yapmak da insanlık suçudur. Haine, teröriste ve terör seviciye asla merhamet edilmemelidir.

Artık Türkiye kontrol edilecek, tehdit edilecek, üzerinden hesaplar yapılacak, uzaktan kumanda idare edilebilecek bir ülke değildir.

Bölgesinde hakim bir güç haline gelen Türkiye, sadece kendi milli menfaatleri doğrultusunda, kendi milli iradesi ile stratejik yürüyüşünü azim ve kararlılıkla sürdürecektir.

Allah inananların yar ve yardımcısıdır.

Gürcan ONAT, ASSAM Başkan Yardımcısı, 17,02,2021,  18.00. Fatih.

 

DİPNOTLAR:

(1). https://www.assam.org.tr/index.php/bolgeler/islam-ülkeleri/ortaasya/turkiye/pkk-turkiye-icin-dis-tehdittir.html.

(2). Türkiye-Irak sınırı 5 Haziran 1926 tarihli Ankara antlaşması ile belirlenmiştir. Lozan Barış Antlaşmasının imzalanmasından sonra İngiltere ile üç yıla yakın bir süre yapılan görüşmeler ve Milletler Cemiyeti Adalet Divanı Kararı neticesinde Türkiye-İngiltere ve Irak arasında imzalanan ve üç fasıldan oluşan Ankara Antlaşmasının “Türkiye ile Irak Arasındaki İyi Komşuluk Münasebetleri”ni düzenleyen “İkinci fasıl”ın 9, 10 ve 11. Maddeleri, cürüm işleyen silahlı çeteleri, sınırın iki tarafında 75 kilometrelik bir alan içinde tarafların takip ve tedip etme, suçluları bir birlerine teslim etmeyi garanti etme imkânı vermekte idi. Antlaşma gereği ikinci fasıl imza tarihinden itibaren 10 yıl, yani 1936 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

29 Mart 1946 tarihinde Türkiye ile Irak arasında  “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” imzalanmıştır.İki devlet arasındaki sınırları düzenleyen Antlaşmaya ek 6 Numaralı Protokolün 25. Maddesi, 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasının ikinci faslını tekrar yürürlüğe sokmuştur. Bu antlaşmayla da sınırların iki tarafındaki 75’er kilometrelik bölümlerde iki devlete birbirine haber vererek takip ve tedip hakkı verilmiştir.

15 Ekim 1984 tarihinde Türkiye ile Irak arasında  bir “Güvenlik Protokolü” daha imzalanmıştır. Bu protokole göre Türk askeri birliklerinin Irak makamlarından izin almaksızın Irak sınırından 5 kilometre içeri girme imkânı sağlamıştır. Bu protokol 1988 yılına kadar her yıl taraflarca uzatılarak devam etmiştir.

Irak’ın 02 Ağustos 1990 tarihinde haksız yere Kuveyt’i işgali üzerine ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu koalisyon güçleri 17 Ocak / 28 Şubat 1991 tarihleri arasındaki Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmış, bu savaş sırasında Irak’ın güneyinde Şiiler, Kuzeyinde de Kürtler ayaklanmış, Irak yönetimi bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırınca Kuzeydeki Kürtlerin Türk hudutlarına yönelmesi ve 500 000 kişinin Türkiye’ye iltica etmesi sonucunda, Türkiye’nin talebi ile BM Güvenlik Konseyi harekete geçmiş ve aldığı 05 Nisan 1991 Tarih ve 688 sayılı kararla“Güvenli Bölge” ilan edilmiştir. Bu kararla, Irak’ın askeri gücünün 36. paralelin kuzeyine ve 32. paralelin güneyine geçmesi yasaklanmıştırABD, İngiltere ve Fransa’nın başı çektiği, Almanya, Hollanda, Kanada, İspanya ve İtalya’nın oluşturduğu Birleşik Görev Gücü-Çekiç Güç vasıtası ile 36. Paralelin kuzeyini kontrolleri altına almışlardır. İkinci Körfez Savaşının başlamasıyla, Kuzey Irak’ta BM Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararının uygulayıcısı konumunda olan  Çekiç Güç  Türkiye’den ayrılmıştır.

20 Mart 2003 tarihinde İkinci Körfez Savaşını başlatan ABD ve İngiltere tarafından Irak işgal edilmiş ve işgal 15 Aralık 2011 tarihine kadar devam etmiştir.

28 Aralık 2005 Tarihli Irak Anayasası, Irak’ı Federal Bir Devlet ve Kürdistan Bölgesini ve mevcut organlarını da federal bir bölge olarak kabul etmiştir. Anayasa merkezi hükümetin, “Bölgesel Kürt Yönetimi” Bölgesine, Irak Silahlı Kuvvetlerini sokmasını engellemiştir. Silahlı Kuvvetlerin dışında silahlı milis oluşturmayı da engellemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

CIA ve TEKLİFLERİ

Oyuncu Demet Tuncer CIA’den teklif aldığını açıkladı. Detaylar, aşağıda linkini verdiğim haberde mevcuttur. Bu haberi okuyunca kafamda bir...