Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dün, partisinin Trabzon 7. Olağan İl Kongresi'nde konuştu. Konuşmasının içinde belki çok dikkat çekmeyen, ama bence oldukça önemli olan şu cümleleri sarf etti: "Teröristlerin bize gelmesini beklemeyecek, biz gidip onların başını inlerinde ezeceğiz."
Bu
cümleler şu anlama geliyor; eski milli güvenlik konseptimiz gereği biz PKK ve
benzeri terör örgütleri ile yurt içinde, kendi topraklarımızda mücadele
ediyorduk, ama 15 Temmuz kalkışmasından sonra yapılan önemli bazı
değişikliklerden birisi olan; "Dış Tehditlere Karşı Mili Güvenlik
Konsepti" değişikliği gereği, artık tehdidi kaynağında tespit ve
sınırlarımızın ötesinde etkisiz hale getirme konseptini uygulayacağız.
ASSAM
Genel Başkanı, emekli general Adnan Tanrıverdi 2015 yılında kaleme aldığı
makalesinde, PKK'nın Türkiye için dış tehdit olduğunu ifade etmiş ve aşağıda
linkini (1) verdiğim bu yazısında ne yapılması gerektiğini tafsilatıyla
açıklamıştır. Bence en önemli ve PKK'ya en büyük darbeyi vuran bölümü terörü
kaynağında tespit ve inlerini başlarına yıkmak hususudur.
Nitekim
Gara operasyonu da bu amaçla icra edilmiş ve teröristler kendilerince en
güvenli mağaralarında perişan edilmişlerdir.
Gara
denilen mevki, Hakkari'ye bağlı Çukurca ilçesinden 35 kilometre güneydedir.
Gara bölgesi, hem PKK için koridor görevi görüyordu hem de Türkiye'nin Sincar
ve Musul'a açılan kapısı niteliğindeydi. Suriye'deki YPG bölgesiyle Irak'taki
kampların arasındaki dağlık arazi olduğu için PKK'ya kolay geçiş sağlamaktaydı.
Cumhurbaşkanımız
konuşmasının devamında: "Gara önemli, sıkıntılı bir bölgeydi ve
Gara düştü, Allah'ın izniyle iş bitti. Önemli mesafe aldığımız harekatlarımızı
önümüzdeki dönemde tehditlerin hala yoğun olduğu bölgelere doğru
genişleteceğiz. Bir daha benzer saldırılara uğramamak için güvenli hale
getirdiğimiz yerlerde ne kadar gerekiyorsa o kadar kalacağız."dedi.
Yine
bu konuşmasındaki altı çizilecek cümleler; harekatlarımızın tehditlerin yoğun
olduğu bölgelere doğru genişletilmesi ve bizim için güvenli hale gelinceye
kadar o bölgede kalma irademizdir. PKK terör örgütünden kurtulabilmenin başka
yolu bulunmamaktadır.
Tanrıverdi
paşamız 2015 tarihli yazısında bu konuyu detaylı bir şekilde işlemiştir.
Çok
önemli başka bir konuya daha dikkat çekmemiz icap etmektedir ki, o da; bölgede
çok güçlü ve milli istihbarat kaynaklarımızı oluşturmamızın gereğidir.
İstihbarat kaynaklarımız ve harp silah araçlarımız yerli olmadığı müddetçe
istenilen başarının alınması çok güçleşecek ve çok uzayacaktır. Allah'a şükür
ki; Suriye ve Irak'ın kuzey bölgelerinde son 3, 4 senedir yapılan harekat ve
operasyonlarda istihbaratımızın yerli ve son derece başarılı olduğu
ispatlanmıştır.
TBMM
Genel Kurulunda Irak'ın kuzeyindeki Gara bölgesinde icra edilen Pençe Kartal-2
Harekâtı hakkında bilgi veren MSB'ı Hulusi Akar; Irak'ın kuzeyinde; terör
örgütünün, sınır ötesindeki tahkimli mevzilerini ve barınma alanlarını imha
etmek, hudut emniyetini ileriden sağlamak ve azami teröristi etkisiz hale
getirmek maksadıyla operasyonlar yapıldığını dile getirerek, Mayıs 2019'da
Irak'ın kuzeyinde başlatılan Pençe-Kaplan serisi operasyonlar ile harekâtların
planlandığı şekilde sürdüğünü söyledi.
Bakan Akar: "Bu operasyonlar sonucunda belirli bölgeler, istikametler ve
yerler teröristlerden büyük ölçüde temizlendi, temizlenmekte ve böylece
teröristlerin hareket kabiliyetleri kısıtlanmış bulunmaktadır. Böylece hareket
serbestisi kısıtlanan örgütün, Gara'da toplanmaya başladığı istihbar
edilmiştir. Ancak bulunduğu konum ve arazi itibarıyla, sıradağlardan dolayı,
buraya kadar ulaşmanın zorluğundan dolayı çeşitli şekillerde Gara'da harekât,
operasyon bugüne kadar icra edilmemiştir. Bu nedenle bu bölgede bulunan
teröristlerin büyük bölümünün bir şekilde PKK'nın sözde güvenli bölge olarak
Gara'yı seçtiği ve oraya odaklandığı, sözde okul, eğitim merkezi ve toplantı
alanı olarak bu bölgeyi kullanmaya başladığı da yine bize gelen bilgiler
arasında bulunmaktadır. Bu operasyon kara desteği olmadan 35 kilometre
derinlikte icra edilmiştir ve harekâtın kritik ve önemli olması bundan
kaynaklanmaktadır. Herhangi bir şekilde karadan irtibat ve destek olmadan
yapılan harekât olması sebebiyle, nicelikten çok nitelik olarak diğer
operasyonlardan son derece farklıdır. Operasyon için gerekli gizlilik önlemleri
içinde geniş bir hazırlık süreci yaşanmış, bu çerçevede; operasyon yapılacak
arazi ile ilgili ayrıntılı harita çalışması yapılmıştır. Kuvvet ihtiyaçları
belirlenmiş, hedeflere yönelik ayrıntılı çalışmalar icra edilmiştir. Dost ve
müttefiklerimizle koordine edilerek yapılan harekât öncesinde; hedefler özenle
seçilmiş, harekâtın planlanması ve icrasında sivil halkın can ve mal güvenliği
ile çevrenin korunmasına azami dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir."
dedi.
Bakan Akar, harekât öncesi kara ve hava kuvvetleri, kara havacılık
unsurları ile özel kuvvetler arasında ayrıntılı planlamaların yapıldığını ve
koordinasyonların gerçekleştirildiğini belirtti.
Bu çalışmalar sonucu, 10 Şubat saat 02.55'te uluslararası hukuktan doğan meşru
müdafaa hakları (2) doğrultusunda; Hava Kuvvetlerine ait uçaklar ile
İHA/SİHA'ların desteğinde bölgeye harekâtın başladığını anımsatan Bakan Akar,
şu değerlendirmelerde bulundu:
"Harekât alanımızın çapı 75 kilometreye 25 kilometre olacak bir dikdörtgen
şeklinde söylenebilir. Planlanan 50'den fazla hedeften 48'i vurulmuştur. Diğer
hedefler güvenlik nedeniyle, hem kendi unsurlarımız hem çevre nedeniyle iptal
edilmiştir. Hedeflerin vurulmasını müteakip 05.45'te hava hücum harekâtıyla;
helikopterler ile özel kuvvet unsurları hedef bölgelerine indirilmeye başlanmış
ve böylece bölgeye giriş ve çıkışı önlemek, uygun arazi kesimlerini kontrol
altına almak için gerekli uygulama gerçekleştirilmiştir.
Bakan
Akar;
birçok mağaranın bulunduğu bölgede ateş gelen mağaraya yoğunlaşıldığını
ve mağara girişlerinin demir kapılarla tahkim edildiğinin görüldüğünü aktardı. Mağara
girişinin fotoğrafını gösteren Bakan Akar: "Arazinin niteliğini görmek bakımından
bu fotoğraf önemli. Buraya herhangi bir şekilde hava unsurlarıyla ne uçaklarla,
ne SİHA'larla etki etmek mümkün değil. Buraya mutlaka kara operasyonu yapmak
mecburiyetimiz var. Diğer bir deyişle, bazı tezviratlara cevap vermek
bakımından, buraya herhangi bir şekilde Hava Kuvvetlerimizin bombasının
ulaşması mümkün değil, geometrik yapısı itibarıyla." dedi
Gerekli keşif ve araştırmayı müteakip mağaranın diğer iki kapısının da
bulunduğunu anlatan Bakan Akar, şunları kaydetti: "Güvenlik tedbirleri
alınarak kapılar tahrip edilmeye çalışıldı. Bu esnada içeriden ateş ediliyor;
el bombası atılıyordu, bunlara özel kuvvetler unsurlarımız gerekli karşılığı
veriyorlardı. Ayrıca bölgede el bombası ve hafif silahlara karşı mağara
girişinde sadece ve sadece göz yaşartıcı gazlar kullanılmıştır. Bunun dışında
herhangi bir silah mühimmat kullanılması asla söz konusu değildir. Bu
uygulamalar sırasında; teröristlere teslim olmaları yönünde sürekli çağrıda
bulunuldu. Yaptıkları şeyin yanlış olduğu, herhangi bir şekilde kurtulma
imkânlarının olmadığı, dolayısıyla teslim olmaları gerektiği hususu tekrar
tekrar hatırlatıldı. Daha sonra mağara içerisinde ilerleme sırasında çok dar
geçitlerin ve ilave demir parmaklıkların olduğu görüldü. Bunlar başlangıçta
bilinmediği için ilerleme çok zor oldu. Uzun süren bu çalışmalar sonunda akşam
saatlerine doğru, birinci terörist Şervan Korkmaz kod adlı Osman Acer 'ateş
etmeyin, teslim olmak istiyorum' diye dışarı çıktı ve teslim alındı. Teslim
alınan birinci terörist tarafından, içeride 7 terörist ve alıkonulan 12'si Türk
vatandaşı, 1'i yabancı 13 kişinin olduğu; alıkonulan 13 kişinin sözde mağara sorumlusu
kod adı Sorej olan terörist tarafından hava hücum harekâtının başlangıcında;
başlarına birer kurşun sıkılarak şehit edildiği ifade edildi."
Mağaraya
operasyon düzenleyen özel kuvvet personelinin anonslarına ilaveten, teslim olan
birinci teröristin, "Bana iyi davranıyorlar, korkmayın, gelin teslim
olun" çağrılarına rağmen diğer teröristlerden teslim olanın bulunmadığını
dile getiren Bakan Akar, ertesi gün sabah saatlerinde de ikinci bir teröristin,
mağaradan çıkıp kaçmaya çalışırken askerler tarafından yakalandığını ifade
etti.
Bakan Akar, Merkaz kod adlı ikinci terörist Doğan Geçgel'in ifadesinde,
alıkonulan 13 kişinin Sorej kod adlı terörist tarafından başlarından vurularak
şehit edildiğini tekraren ve teyiden söylediğinin bilgisini paylaştı. Harekât
boyunca 4'ü sözde üst düzey yönetici olmak üzere 51 teröristin ölü, 2
teröristin ise sağ olarak ele geçirildiğini bildiren Bakan Akar, istihbarat
kaynakları tarafından, etkisiz hâle getirilen terörist sayısının çok daha fazla
olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldığını, bu hususun önümüzdeki günlerde
açıklığa kavuşmasının beklendiğini kaydetti.
Bakan Akar, harekâta ilişkin şunları kaydetti:
"Bu harekâtla, bölgeye yerleşen, yeniden yapılanmaya çalışan ve bir
şekilde hudutlarımıza, güvenlik güçlerimize ve halkımıza saldırı hazırlığında
bulunan tüm unsurlar da büyük ölçüde temizlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri,
terör örgütü PKK'nın kendisini çok emniyette hissettiği Gara'da, 75 kilometreye
25 kilometrelik bir alanda, PKK'ya ağır zayiat verdirmiştir. Terör örgütü dün
olduğu kadar bundan sonra da kendini artık burada rahat hissedemeyecektir. Asil
milletimizin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri ülkemizin ve milletimizin
güvenliği için terörle mücadeleye, en son terörist etkisiz de hale getirilinceye
kadar azim ve kararlılıkla devam edecektir. Hiçbir şehidimizin bugüne kadar
kanı yerde bırakılmadı, bundan sonra da bırakılmayacaktır. Harekât sırasında
hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine, Türk
Silahlı Kuvvetleri ile asil milletimize başsağlığı ve sabır, yaralı
personelimiz için de acil şifalar diliyorum.
Sonuç olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri, asil milletimizin sevgisi, güveni ve
desteği ile Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Suriye’de, Irak'ın kuzeyinde,
Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Karabağ’da ve daha birçok coğrafyada bölgesel ve
küresel barış ve istikrara katkı sağlamak, dost ve kardeşlerimizin de hakkını,
hukukunu korumak için büyük bir fedakârlık ve kahramanlıkla mücadelesini
sürdürmektedir."
Yani;
bu harekat ile ordumuz her türlü şart ve arazide başarı ile operasyon
yapabileceğini, PKK ve diğer tüm terör örgütleri için hiçbir güvenli yerin
kalmadığını dost düşman herkese göstermiş oldu.
Evet
Türkiye eski Türkiye değil.
Bütün
dünya şunu artık çok iyi anladı ki; Türkiye rüştünü ispatlamıştır. Ne PKK, ne
türevleri, ne DAEŞ, ne benzerleri hiçbir terör aygıtları ile Türkiye diz
çöktürülecek bir devlet değildir. Bilakis Türkiye artık oyun kuran ve stratejik
planlar yapan bir devlettir. Türkiye güçlü ve büyük bir devlettir.
Terör
faaliyetlerinin tamamen bitirilebilmesi için, hain ve bölücülerin
oynayabileceği, kullanabileceği etnik ve dini malzemelerin hiç kalmaması, bu
alanlarda eksik ve gediklerin tamamlanması da icap etmektedir. Ondan sonra sıra
terör sözcülerine gelecektir. Terör sözcüsünün teröristten hiçbir farkı yoktur.
İşkence nasıl ki insanlık suçudur, terör faaliyeti ve terörün sözcülüğünü
yapmak da insanlık suçudur. Haine, teröriste ve terör seviciye asla merhamet
edilmemelidir.
Artık
Türkiye kontrol edilecek, tehdit edilecek, üzerinden hesaplar yapılacak,
uzaktan kumanda idare edilebilecek bir ülke değildir.
Bölgesinde
hakim bir güç haline gelen Türkiye, sadece kendi milli menfaatleri
doğrultusunda, kendi milli iradesi ile stratejik yürüyüşünü azim ve kararlılıkla
sürdürecektir.
Allah
inananların yar ve yardımcısıdır.
Gürcan
ONAT, ASSAM Başkan Yardımcısı, 17,02,2021,
18.00. Fatih.
DİPNOTLAR:
(1).
https://www.assam.org.tr/index.php/bolgeler/islam-ülkeleri/ortaasya/turkiye/pkk-turkiye-icin-dis-tehdittir.html.
(2).
Türkiye-Irak
sınırı 5 Haziran 1926 tarihli Ankara
antlaşması ile belirlenmiştir. Lozan Barış Antlaşmasının
imzalanmasından sonra İngiltere ile üç yıla yakın bir süre yapılan görüşmeler
ve Milletler Cemiyeti Adalet Divanı Kararı neticesinde Türkiye-İngiltere
ve Irak arasında imzalanan ve üç fasıldan oluşan Ankara
Antlaşmasının “Türkiye ile Irak Arasındaki İyi Komşuluk
Münasebetleri”ni düzenleyen “İkinci fasıl”ın 9, 10 ve 11.
Maddeleri, cürüm işleyen silahlı çeteleri, sınırın iki tarafında 75 kilometrelik
bir alan içinde tarafların takip ve tedip etme, suçluları bir birlerine teslim
etmeyi garanti etme imkânı vermekte idi. Antlaşma gereği ikinci
fasıl imza tarihinden itibaren 10 yıl, yani 1936 yılına kadar
yürürlükte kalmıştır.
29 Mart 1946 tarihinde Türkiye ile Irak
arasında “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması” imzalanmıştır.İki
devlet arasındaki sınırları düzenleyen Antlaşmaya ek 6 Numaralı
Protokolün 25. Maddesi, 1926 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşmasının ikinci
faslını tekrar yürürlüğe sokmuştur. Bu antlaşmayla da sınırların iki
tarafındaki 75’er kilometrelik bölümlerde iki devlete birbirine haber vererek
takip ve tedip hakkı verilmiştir.
15 Ekim 1984 tarihinde Türkiye ile Irak
arasında bir “Güvenlik Protokolü” daha
imzalanmıştır. Bu protokole göre Türk askeri birliklerinin Irak
makamlarından izin almaksızın Irak sınırından 5 kilometre içeri girme imkânı
sağlamıştır. Bu protokol 1988 yılına kadar her yıl taraflarca
uzatılarak devam etmiştir.
Irak’ın 02 Ağustos 1990 tarihinde
haksız yere Kuveyt’i işgali üzerine ABD, İngiltere ve Fransa’nın oluşturduğu
koalisyon güçleri 17 Ocak / 28 Şubat 1991 tarihleri arasındaki Irak’ı
Kuveyt’ten çıkarmış, bu savaş sırasında Irak’ın güneyinde Şiiler, Kuzeyinde de
Kürtler ayaklanmış, Irak yönetimi bu ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırınca
Kuzeydeki Kürtlerin Türk hudutlarına yönelmesi ve 500 000 kişinin Türkiye’ye
iltica etmesi sonucunda, Türkiye’nin talebi ile BM Güvenlik Konseyi harekete
geçmiş ve aldığı 05 Nisan 1991 Tarih
ve 688
sayılı kararla, “Güvenli Bölge” ilan
edilmiştir. Bu kararla, Irak’ın askeri gücünün 36. paralelin kuzeyine ve
32. paralelin güneyine geçmesi yasaklanmıştır. ABD, İngiltere ve Fransa’nın başı
çektiği, Almanya, Hollanda, Kanada, İspanya ve İtalya’nın
oluşturduğu Birleşik Görev Gücü-Çekiç Güç vasıtası ile 36.
Paralelin kuzeyini kontrolleri altına almışlardır. İkinci Körfez Savaşının
başlamasıyla, Kuzey Irak’ta BM Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararının
uygulayıcısı konumunda olan Çekiç Güç Türkiye’den ayrılmıştır.
20 Mart 2003 tarihinde İkinci Körfez
Savaşını başlatan ABD ve İngiltere tarafından Irak işgal edilmiş ve işgal 15
Aralık 2011 tarihine kadar devam etmiştir.
28 Aralık 2005 Tarihli Irak Anayasası,
Irak’ı Federal Bir Devlet ve Kürdistan Bölgesini ve mevcut organlarını da federal
bir bölge olarak kabul etmiştir. Anayasa merkezi hükümetin, “Bölgesel Kürt
Yönetimi” Bölgesine, Irak Silahlı Kuvvetlerini sokmasını engellemiştir. Silahlı
Kuvvetlerin dışında silahlı milis oluşturmayı da engellemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder