-
Sen
şeriatçı mısın?
Diye sorarlar,
bazen, birileri…
Sohbet
ederken, nasıl olursa birden geliverir, bu soru. Zaten genellikle öyle pattak çıkıverir. Bir değil, aslında çok tekrarını yaşamıştım ben,
namaza başladığım günden itibaren…
Ama artık
tecrübeliyim. Tak, diye cevabını yapıştırmıyorum, gayri. Önce karşı soru ile
mevzuyu biraz açmaya çalışıyorum.
-
Şeriat
nedir, senin düşüncene göre? Kavramın muhtevası konusunda hem fikir olalım ki;
iletişimimiz sağlıklı olsun, değil mi?
Söz, bir
iletişim aracı. Kavramlar ise, zihnimizdeki anlamları yüklediğimiz sözel
disiplinler. Kavramların, mucitleri tarafından içlerine yüklenen hakiki manaları
olsa da her zihin, her kavrama kendi müktesebatına münasip hususi bir mana atfetmektedir,
uygulamada.
Konuşmalarımızdaki
ayrılık ve tartışmalarımız, işte bu farklı muhteviyat nedeni ile olmaktadır.
-
Sen
bana böyle, dedin
-
Hayır,
ben sana bunu, dedim
-
Böyle
dedin, işte
-
Ya
ben, onu değil, bunu demek istedim…
Uzar gider…
Konu bırakılır, ne demek istediğimizi anlatmaya döner, sohbet.
Modası hiç
geçmeyen suçlama, “şeriatçılık” yaftasıdır.
Malum
zihniyet, her fırsatta bu yaftayı yapıştırıverir:
-
Yoksa,
sen şeriatçı mısın? Şeriat mı istiyorsun?
Bu yaftayı
yiyen kişi, artık inanç seviyesine göre kılıktan kılığa girerek, kıvranır
durur.
Yafta,
kelimesini kasıtlı kullanıyorum. Zira, farklı zihinlerde olanları açmaya
çalışıyorum. Aslında, elbette “şeriat” kelimesi özü itibarıyla “yafta”
kelimesini hak eden bir kelime değil. Lakin, öyle zihniyetler var ki; şeriat kavramını
büyük bir cürüm gibi değerlendirmektedir. Hepimizin çevresinde vardır, bu şahıslar.
Bu kişiler,
size “şeriatçı mısın” derken; ya sizi bir tuzağa çekmek istiyor ya korkutup
bastırmaya çalışıyor ya da hakaret ediyor vs.
Dolayısıyla,
eğer ciddi olarak konuşmayı becerebilecek isek; önce kavramlar konusunda
anlaşmamız icap etmektedir.
Ben, artık
bu soruya muhatap olduğum vakit, hemen karşı soru ile önce kavramın anlamı
konusunda hem fikir olmayı sağlamaya çalışıyorum.
Özellikle
bizim ülkemizde şeriat kavramı, dindar ile dindar olmayan veya bürokrat ile
vatandaş ya da akademisyen ile halk, hatta kadın ile erkek durumuna göre;
inanç, cinsiyet, etnik, kurumsal, sosyal, siyasi kimliğine bağlı olarak çok
farklı anlamlar taşımaktadır.
Hatta
diyebilirim ki; “şeriat” kavramı kadar, insandan insana anlamı değişen başka
bir kelime belki dağarcığımızda yoktur!
En kötüsü
ise; kendilerini, Kemalist olarak adlandıran kesimin, kendinden olmayan dindar
insanları sindirmek ve sopalamak için kullanılacak bir cop olarak görmeleridir.
Bu yazımda
manasını vermeye çalışmayacağım. Zaten, hepimizin kafasında bir anlamı
bulunuyor. Kendi zihnindeki anlamın ne derece gerçeğine uygun olduğunu merak
edenler, sözlüğe bakıp hakikati görebilirler.
Benim
derdim; bugün, günümüzde, bu çağda hala bu kelimenin baskı ve aşağılama aracı
olarak kullanılabilmesi…
Ve hala
insanların açıkça, göğsünü gere gere; “ben şeriatçıyım”, ya da “şeriat
istiyorum” diyememeleridir.
Eğer, şeriat
(kanun) kelimesini hukuki bir terim olarak değil, inanca müteallik (İslam
Kanunu ya da Allah’ın kanunu) bir kavram olarak kullanarak, bunun üzerinden
evet hayır yarışına veya inat veya tarafgirliğine girebiliyorsak; derhal bu
inatlaşmadan vaz geçmemiz gerekmektedir. Zira, imanlar gidebilecektir. Kendi
ağzımız ile ahirette altından kalkamayacağımız bir vebal altında kalabileceğiz.
Diyanet İşleri Başkanlığına bu konuda önemli vazifeler düşmektedir.
Öncelikle, “şeriat”
kavramının artık doğru anlaşılması şart olmuştur. Türkiye’de yaşayan, aynı
Milli Eğitim Programından geçmiş vatandaşlar olarak, hepimizin zihninde aynı
anlam olmalıdır.
İslam
şeriatının devlet rejimi olarak ülkemizde uygulanıp uygulanmama meselesi,
ikinci bir konudur ki; bu konu siyasileri ilgilendirmektedir. Siyasi Partiler
kendi tüzükleri içine bunu alırlar almazlar, bu onların iç meselesidir. Her
parti kendi programını yapar, vatandaş da gider tercihini yapar. Ülkede
demokrasi var.
Sosyal
yaşantımızda bu tartışma artık sona ermelidir.
Hele ki
şahıs bazında hiç kimsenin hiç kimseyi bazı kavramlar ile taciz etmeye hak ve
salahiyeti yoktur. Bu, bir insan hakları ihlalidir!
Bizim, 70 ve
80’lerde moda tahkir kavramlarımız vardı:
-
Komünist
misin lan!
-
Sen
yoksa faşist misin?
O iş bitti.
Ama, “şeriatçı mısın?” sopasını bir türlü çöplüğe atamadık. Hatta, İngiliz
muhipleri cemiyeti tarafından öyle bir mahalle baskısı oluşturulmuş ki; amasız,
fakatsız fikrini açıkça ifade edebilen çok az sayıda Müslüman bulabilirsiniz,
diyebilirim.
Bazen, benim
tepemin tası atma noktasına gelip, şeriatçı mısın? Diyene:
-
Sen
kafir misin ulan!
-
Vay
gavur vay!
Diyesim
geliyor ama demeyeceğim elbette, öyle bir şey. Bugüne kadar hiç denemedim ve
bundan sonra da olmayacak. Her şeyden önce ağzıma yakışacağını hiç düşünmüyorum.
Ama artık biz de tahammülümüzle sınanmak istemiyoruz, yani… Lütfen!
Sağlıklı
toplum, sağlıklı sosyal hayatımız olsun istiyorsak, psikolojik ve sosyal baskı
araçlarından vaz geçmemiz, itibar suikastı yapmamamız ve tahkir ifadelerini
kullanmamamız gerekmektedir. Hatta, şarttır!
En baştaki
sorunun cevabını müteakip yazıya bırakmak istiyorum.
Allaha
emanet olunuz
Gürcan Onat.
22.09.2023, 17.15, Fatih.
Ellerine sağlık.
YanıtlaSil