"Yahudi Ka'b bin Eşref ile Huyey bin Ahtab, Uhud savaşından sonra otuz Yahudi ile birlikte Mekke'ye gittiler.
Ebu Süfyan bin Harb dedi ki: "En
sevdiklerimiz, biz ya da onlar yok oluncaya kadar bu adamla (Muhammed'le)
savaşmakta bize yardım edenlerdir."
Ka'b bin Eşref , Ebu Süfyan'a dedi
ki: "Sizden otuz kişi, bizden de otuz kişi gelsin. Göğüslerimizi Kabeye
dayanarak bu beytin rabbine, olanca gücümüzle Muhammed'e karşı savaşacağımıza
yemin edelim."
Ardından Kabeye giderek bu şekilde
yemin ettiler.
Ebu Süfyan, Ka'ba sordu: "Sen
ehli kitaptan bir kişisin, kitabı okuyorsun. Söyle, biz mi daha çok hidayet
üzereyiz, yoksa Muhammed mi?"
Ka'b, soruya soruyla karşılık verdi:
"Muhammed sizi neye çağırıyor?"
Ebu Süfyan cevap verdi: "Allah'a
ibadet etmeye, ona hiç bir şeyi ortak koşmamaya çağırıyor."
Ka'b dedi: "Peki, sizin
durumunuzu bana bildirin"
Halbuki o, onların durumunu
biliyordu.
Ebu Süfyan cevap verdi: "Biz
hörgüçlü develerimizi keseriz, misafire ikram ederiz, esiri kurtarırız,
hacılara su veririz, Rabbimizin beytini imar ederiz, akrabalık bağını
gözetiriz, ilahlarımıza ibadet ederiz, üstelik biz harem ehliyiz."
Bunun üzerine Ka'b dedi ki: "
Allah'a yemin ederim, sizin yolunuz Muhammed'in yolundan daha hidayetkardır."
Bunun üzerine yüce Allah, "görüyor
musun şunları, kitaptan nasip verilenleri.... buyruklarını indirdi." (1)
Mukatil bin
Süleyman'ın tefsirinde anlattığı bu hadiseyi, Ömer Nasuhi Bilmen şu şekilde
aktarmıştır:
"Rivayete göre Yahudilerden
Huyey bini Ahtep ve Keb İbni Eşref ile beraber yetmiş kadar arkadaşları Uhud
vakasından sonra Mekke’i mükerreme’deki müşriklerin yanına gitmişler,
Müslümanların aleyhine bir sözleşme yapmak istemişler, fakat Mekke müşrikleri
bunların hakkında şüpheye düşmüşler siz ehli kitapsınız, Muhammed
-aleyhisselâm- da kitaba davet ediyor. O halde siz onun aleyhine olarak bizimle
nasıl teşriki mesai edebilirsiniz? Eğer siz bizim putlara secde ederseniz size
o zaman inanırız demişler, o Yahudiler de Mekke müşriklerini tatmin için
onların putlarına secde etmişler. Sonra, Mekkeliler: "Bizim dinimiz mi
doğru, Müslümanların dini mi doğru, diye sormuşlar ve dinleri hakkında şöyle
malûmat vermişler: “Biz Kâbe’nin valileriyiz, hacılara su veririz, misafirlere
konuklukta bulunuruz, esirleri serbest bırakırız, akrabayı gözetiriz,
Rabbimizin evini tamir ederiz. Muhammed -aleyhisselâm- ise yalnız bir Allah’a
ibadet edilmesini istiyor, putlara ibadeti yasaklıyor, ata ve ecdadımızın
dinini terk etmemizi teklif eyliyor, aramıza ayrılık düşürmüş bulunuyor.”
Bunun üzerine Ka'b da demiş ki:
"Vallahi sizin yolunuz Muhammed’in -Aleyhisselâmın- takib ettiği yoldan
daha doğrudur."
İşte onlar böyle putperestleri ehli tevhide tercih etmiş, kendileri de o
müşrikler gibi Cibt ve Tâğuta secde eylemişlerdi. Bunun üzerine bu mübarek ayetler
nazil olmuş, onların da müşrikler ile aynı düşüncede olduklarını göstermiştir.
(2)
Beydavi,
aynı hadiseyi sayı vermeden, bir bölük Yahudi'yle Mekke'ye Kureyş ile ittifak
amacıyla gittiklerini belirterek, hadiseyi daha özet olarak anlatmaktadır. (3)
Elmalılı da,
Yahudilerin reislerinden Huyeyy b. Ahtab ile Ka'b b. Eşrefin yanlarına Yahudilerden
yetmiş süvari alarak Mekke'ye, Kureyş ile bir ittifak ve sözleşme yaparak Resulullah ile olan
ahidlerini bozmak istediklerini belirterek, aynı hadiseyi anlatmaktadır. (4)
Bu hadise
üzerine, Allah Teala, Resulüne indirdiği ayetlerinde Müslümanları şu şekilde
bilgilendirmektedir. Nisa suresi: 51
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا
(Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta iman ediyorlar, sonra da kâfirler için “Bunlar Allah’a iman edenlerden daha doğru yoldadır” diyorlar.)
Kendilerine kitaptan nasip verilenlerin Yahudiler olduğu çok açıktır. Müfessirler bu konuda hemfikirdir. Hadisede görüldüğü üzere, sırf Müslümanlara düşmanlıkları nedeniyle, Mekke müşrikleriyle ittifak yapıp, kendi inançlarını da göz ardı etmişlerdir. Kitabı mukaddesin üzerinde çok durduğu ve hep kötülediği putperestlik ve şirk bulunmasına rağmen onlar, müşriklerin, Müslümanlardan daha doğru bir yola inandıklarını ilan etmişlerdi. Öyle olmadığını bildikleri halde, bu yalanı söylemekten çekinmemişlerdir.
Bu ayeti kerimede cibt ve tağut kelimeleri dikkat çekiyor.
İsfehani'nin Müfredatında cibt: "Kendisinde
hayır bulunmayan, bir işe yaramaz, değersiz şey demektir. Allah dışında ibadet
edilen her şeye cibt denilmiştir. Sihirbazlar ve kahinlere de cibt denilir."
(5)
Tağut kelimesini Mevdudi, "eğer bir kimse Allah'a isyan eder ve O'nun kullarını kendisine boyun eğmeye zorlarsa, o zaman tağuttur. Böyle kimse şeytan, rahip, dini veya politik lider, kral veya bir devlet olabilir. Bu nedenle, bir kimse tağutu reddetmedikçe, gerçekten Allah'a inanmış sayılmaz" şeklinde açıklamıştır. (6)
Ö. N. Bilmen
tefsirinde şunları kaydetmiş; "Kitaptan
nasipleri oldukları halde böyle cahilce müşrikçe bir harekette bulunuyorlar,
(ve) bu adiliği yapan o kimseler (kâfirler için bunlar müminlerden) İslâm
dinini kabul etmiş zatlardan (daha doğru bir yoldadırlar, deyiveriyorlar) ne
acayip bir ruh haleti!.. Bütün ilâhî kitapları, bütün Yüce Peygamberleri tasdik
eden, bütün güzel ahlâkı yaymaya çalışan Müslümanlara öyle bir yüce zümreye
karşı dinden mahrum, putlara tapmakla meşgul Arap müşriklerini, öyle cahil bir
taifeyi tercih etmek alçaklığında bulunuyorlar."
Gerçekten anlaşılır gibi değil.
Ehli kitap olduğunu söyleyeceksin, aynı Allah'a ibadet ettiğini
söyleyeceksin, sonra siyasi istikbal için puta tapan cahil müşriklerle anlaşma
yapmak uğruna, kendilerine daha doğru yolda oldukları yalanını söyleyeceksin.
Ne acayip bir ruh haleti!...
Peki, bu durum, günümüzde yaşadığımız politik hadiselerle bir benzerlik
göstermiyor mu?
Bizler çok iyi biliyoruz ki; Kur'an, tarih kitabı değildir. O, hayat
kitabıdır!
Tarihten örnekler vermektedir; bugün, o yaşananlardan ibret alıp kendimize
çeki düzen verelim diye...
Aynı yanlışları tekrarlamayalım diye...
O acayip ruh haline bürünmeyelim diye...
Müteakip ayeti kerime ise; ahirette, sonucun çok vahim olduğunu açıkça
ifade etmektedir.
Nisa suresi: 52
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ
لَعَنَهُمُ اللّٰهُؕ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَصٖيراًؕ
(Bunlar Allah’ın lânetlediği kimselerdir. Allah’ın rahmetinden uzaklaştırdığı kimseye yardımcı bulamazsın)
Bu mübarek ayetler,
putlara, şeytanlara tapınan, kâfirleri müminlere tercih eden bir takım Müslüman
düşmanlarının ilâhî lânete hedef olduklarını bildirmektedir.
O dönemde,
Yahudilerin hangi haleti ruhiye içerisinde olduklarını bilmemiz zor; lakin,
günümüzde benzer hadiseleri gözlemlerken, kişilerin nasıl bir ruh halinde
olduklarını anlayabiliyoruz.
Biz, mümin
kardeşlerimize kardeşlik hukukumuz gereği, attıkları adımlara dikkat
etmelerini, bu ve benzeri ayeti kerimelerde zikredilen konumlara düşebileceklerini,
eğer hatalarında devam ederlerse, ahirette hesaplarının çok zor olacağını
hatırlatmakla mükellefiz.
Siyasi
partilerde kutuplaşma ne yazık ki çoğu zaman tarafgirlik hastalığıyla insanı
aklı selim düşünmekten mahrum bıraktırabiliyor. Lakin, bunun ceremesini hem ülke
olarak tüm vatandaşlar çekiyor; hem de fert olarak ahirettte hesabı
verilemeyecek durumlara düşürebiliyor.
Allah Teala,
tüm kardeşlerimizi, Allah Teala'nın lanetlediği, Rahmetinden uzaklaştırdığı
işleri yapmaktan muhafaza eylesin.
Gürcan Onat,
02.04.2023, 16.20, Fatih.
FAYDALANILAN
KAYNAKLAR:
(1) Tefsir i
Kebir, Mukatil bin Süleyman, cilt: 1, sayfa: 366-367, İşaret Yayınları.
(2) Kur'anı
Kerimin Türkçe meali alisi ve tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, cilt:2, sayfa:
606-607, Bilmen Yayınevi.
(3) Beydavi
Tefsiri, Kadı Nasırüddin Beydavi, cilt:1, sayfa: 535, Kahraman Yayınları.
(4) Hak dini
Kur'an dili, Muhammed Hamdi Yazır, cilt: 2, sayfa: 1366, Diyanet İşleri
Reisliği Neşriyatından. Sadeleştirilmişi cilt: 3, sayfa: 7, Azim dağıtım.
(5)
Müfredat, Rağıp el İsfehani, cilt:1, sayfa:229, Çıra yayınları.
(6) Tefhimül
Kur'an, Ebu'l a'la Mevdudi, cilt:1, sayfa:174, İnsan Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder