İlk toplantıyı çok iyi hatırlıyorum.
2008 yılında, Taksim'de bir
otelin toplantı salonunda yapılmıştı.
ASDER adına katılmış olduğum
bu toplantı, oldukça ihtişamlı olmuştu. Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye
Başkanları ve Sivil Toplum Kuruluşlarının neredeyse tüm yelpazeyi kapsayacak
zenginlikte katılımı ile icra edilmişti.
Toplantılar, ilk sene ve
müteakip üç beş yıl yine katılımcı cihetiyle oldukça yüksek seviyede seyretti.
Lakin, zaman ilerledikçe, Ülkemizdeki tüm sivil toplum faaliyetlerinin
kaçınılmaz kaderi gibi, kMM'lerinde de iştirakçi sayısında azalmalar gözlenmeye
başlandı.
İlk zamanlar, darbe
ortamlarından çağdaş demokrasiye geçme çabaları vardı. Bu nedenle, her kesim
tarafından oldukça fazla ilgi görmüştü. Çünkü, her düşünce ve kesimden insanlar
bu ortamda bir araya gelip, birbirlerine sakınmadan ve çekinmeden sözlerini rahatça
söyleyebiliyor ve birbirlerini saygıyla dinleyebiliyorlardı.
TkMM'leri birçok şehirde "önyargılar girmeden", "her
görüşe eşit yakınlıkta" ilkesiyle toplantılarını yapmaya devam ediyordu.
İlk günden itibaren, çok büyük kısmına ASDER adına iştirak ettim.
Önceleri ASDER'i tanıtmak ve mağduriyetleri toplumun her kesimine anlatabilmek
için bunu bir görev bilmiştik.
"Düşünce suçuna karşı girişim" platformunu oluşturan Şanar
Yurdatapan'ın büyük gayretleri ile sürdürülen TkMM, gerçekten başka hiçbir
platformun yapamadığını başardı. En sağdan en sola her düşünce sahibi sivil
toplum örgütleri mensuplarını bir araya ve vekillerle karşı karşıya getirdi.
Herkesin 5 dakika söz sahibi olduğu bu toplantılarda, katılımcılar
birbirlerinin sözünü kesmeden, konuşanı büyük bir olgunlukla ve dikkatle
dinliyor. Herkes inancı, fikri ve düşüncesi ne ise, onu olduğu gibi ifade
edebiliyordu. Türkiye genelinde ve politika alanında başarılamamış olan bu
seviye TkMM'lerinde başarıldı.
Benim için de, sözümü hiç sakınmadan ve inançlarımı hiç gizlemeden,
olduğu gibi, sadece üsluba dikkat ederek söylediğim bu toplantılar, çok verimli
oldu.
En zıt fikirlerin sahipleri dahi bu toplantılarda birbirlerini sakince
dinledi ve anlamaya çalıştılar. Anlamadıkları yerleri birbirlerine sorma imkanı
buldular.
Farklı
inanç yapılarında, sosyal ve siyasal gruplar arasında "diyalog
zemini" olarak varlığını sürdüren Türkiye küçük Millet
Meclislerinin 2016 yılındaki bir gündemi; "Düşünce ve İfade Özgürlüğü, Türkiye'de Medyanın
Durumu" idi.
Bu toplantıda aşağıdaki konuşmayı yaptığımı hatırlıyorum:
"Toplantıya katılan herkes düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanamayacağı
konusunda hem fikirler. Elbette ben de bu şekilde düşünüyorum. Ancak, düşünce
ve inançlarımı ifade ederken ne söylediğimi ve ne şekilde söylediğimi de
önemsiyorum. Yani, önce kendi nefsimi kontrol altına almaya, gazabımı
engellemeye çalışıyorum. Söz kontrolsüz olmamalı. Bu çok önemli, zira haddi
aşmamak gerekir. Herkes nefsini kontrol altına almayı becerebilirse, toplumsal
barış daha kolay sağlanabilir. Kendini kontrol altına alamayan, başkasına nasıl
söz anlatabilir. Nefsine hakim olabilen ise güzel bir örnek olur. Herkes, kim
olursa olsun, ne söylerse söylesin, kendisini olduğu gibi ifade edebilmeli.
Hatta ben buna uç bir örnek veriyorum; Güneydoğu'da yaşayan bir Kürt; "Ben
bağımsızlık istiyorum. Türkiye'nin bölünmesini istiyorum. Kürdistan
istiyorum" demek istiyorsa, buna inanıyorsa diyebilmeli. Tabii ki, ben böyle
bir şeyi asla tasvip etmem. Mücadelemi yaparım. Ama karşımdaki bunu istiyorsa
söyleyebilsin ki, ben de ona; "gel arkadaşım, sen niye böyle söylüyorsun?"
deyip, oturup onunla güzelce, konuşabileyim.
İnsanlar; içlerinde ukdeler, beyinlerinde düğümler varken, birlikte huzur
içinde, rahat yaşayamazlar.
Hiçbir şekilde düşünce ve inançlar baskı altına alınmamalı. Bunun
sıkıntısını en çok, benim ait olduğum camia çekmiştir. Yıllarca kışlalarda
inancımızı, namazımızı gizledik. Binlerce insan, sırf inancı ve düşüncesi
nedeniyle, namaz kıldığı ve eşinin başı kapalı olduğu için TSK'den atıldı.
Ağzımızdan Allah kelimesini bile çıkartamadığımız zamanlar oldu. Bizden önce de
yetmişli yıllarda ve Seksenlerde komünist, sosyalist diye insanlara işkenceler
yapıldı ve ordudan atıldılar. Yeter artık.
Hiçbir şekilde düşünce ve ifade hürriyeti engellenmesin.
Ha, bunun bir sınırı var elbette; hakaret, aşağılama ve küfür olmamak kaydıyla...
Hakaret ve küfür, fikir ve düşünce değildir, çünkü !
Nefret suçu işlenmemelidir !
Bir de, ki bence burası da çok önemli, zira bu hususta çok yanlışlar
görüyoruz; yalan, iftira ve algı operasyonları yapılmamalıdır.
"Fitne katlden beterdir."
Bu, o kadar önemli ki; bir insana çamuru atıyorlar, yıllarca uğraşıp
duruyor, temizlenebilmek için. Bu insanlık olamaz. Böyle bir şey olamaz."
Hafızamda kaldığı kadarıyla bu çerçevede düşüncelerimi anlattım,
teşekkür ederek, sözlerimi bitirdim.
TkMM'lerinin çok beğendiğim ilkelerini yazmak
istiyorum:
1. KİMSE KİMSENİN YERİNİ DOLDURAMAZ ; Oturulmayan
koltuk boş kalacak, ta ki sahibi gelip doldurana kadar.
2. AİLE FOTOĞRAFI ; Bu
fotoğrafta hepimize yer var.
3. VEKİL MÜVEKKİL BULUŞMASI: Bir
vekilin müvekkiline ayıracak ‘ayda bir gün üç saat’i olmaz mı?
4. EŞİT YAKINLIK: Tüm
politik kuruluşlara eşit uzaklıkta değil, eşit yakınlıkta duruyoruz.
5. ÖNYARGILAR GİREMEZ: Kimliğinizle,
düşünce ve inançlarınızla gelin. Sadece “Önyargılarınız” kapının dışında
kalsın.
6. AMAÇ ÜZÜM YEMEK: "Bağcıyı
dövmek” değil. Çok açık ve ağır eştirebilirsiniz; ama konuyla ilişkili ve
çözüm üretmeye yönelik olarak.
7. DİYALOG=
KONUŞMAK + DİNLEMEK: Katılmıyorum, ama bağırarak değil. Katılıyorum
ama alkışlayarak değil. Sadece anlatmak değil, başkalarının görüşlerini anlamak
için buradayım.
8. HEDEF “KARAR ALMAK” ve
“UYGULAMAK” DEĞİL: Azınlık, çoğunluğa uymak zorunda değil. Amaç diyalog, amaç en cılız sesin bile
duyulması.
9. SÖZ UÇAR YAZI KALIR: Her
ayın toplantı tutanakları ve ortak payda raporları web sitesinde yayınlanıyor,
kamuya açıklanıyor.
10. ADEMİ MERKEZİ YAPI: ÖZERK GİRİŞİMLER: Ana
ilkelere göre kurulan her kMM, kendi işini kendi görüyor. Merkez yok.
11. AÇIKLIK ŞEFFAFLIK: Hiçbir
şeyi örtbas etmiyoruz. Başarılar kadar olumsuzluklar da görülmeli ki
düzeltilebilsin.
12. BELEDİYELER HEPİMİZİN:
Ne şu partinin, ne bu partinin… Onlar bize, biz onlara
sahip çıkmalıyız. Çünkü belediyeler bize hizmet için var.
13. EVET, O BÜYÜK, BİZ KÜÇÜĞÜZ : TBMM
tabii ki büyük, egemenliğin merkezi orası, kararları o alıyor. Ama bu kez büyük küçüğü dinlemeli, sesini
duymalı.
Özellikle; önyargılar giremez ilkesi, en çok beğendiğim ilkesiydi.
Gerçekten toplum olarak, sosyal barış adına veya ikili ilişkilerde, hatta aile
içerisinde bile eşimizle en çok sıkıntıyı, bu önyargılarımız nedeniyle yaşamıyor
muyuz?
Açıklık ve Şeffaflık ile, Diyalog=Konuşmak + Dinlemek ilkelerine de
bayılıyordum, doğrusu.
Keşke, her zaman, herkese karşı sürekli şeffaf olabilsek ve konuşma ve
dinlemeyi aynı anda layığı ile yapabilerek, diyalogu becerebilsek.
İnşaallah, o olgunluğa bir gün ulaşırız.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Gürcan Onat, 19. 07. 2020, tashih ve yayınlama tarihi 31. 12 .2022, Fatih.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil