Kasım ayında Tuzla piyade okulunda teğmenler arasında bir şeyler oldu. Basına da yansıyan bu hadise üzerine bazı tepkiler gösterildi; MSB ’lığı tarafından soruşturma da açıldı, lakin adet olduğu veçhile pek de üzerinde durulmadan, bir an önce kapatılmaya çalışıldığı da gözlerden kaçmadı.
“Aman canım
ne ki, alt tarafı teğmen bunlar, daha rütbeleri ne bunların” diye düşünebilirsiniz.
“Aman Allah’ım, neler oluyor cunta hortladı, derhal kelleler uçurulsun” da
diyebilirsiniz…
Ben ise, bu
olay hakkında geriye de yönelik olarak, idari ve hukuki inceleme başlatılması
gerektiğini, değerlendiriyorum.
12 Eylül
1980 darbesinde Hava Harp Okulunda 3 yılını tamamlamış bir öğrenci olmam hasebiyle,
o yıllarda yaşadıklarımı unutmuş değilim. 28 Şubat post modern darbe sürecini
hala tüm sıcaklığı ile hatırlamam sebebiyle; her ne kadar artık bizim
devrelerimizin tamamı emekli olmuş olsa da TSK yapısının ne olduğunu çok iyi
bilen bir kişi olarak, bu hadisenin ciddiye alınması gerektiğini ifade
ediyorum.
FETÖ
kalkışmasına Millet olarak Cumhuriyet tarihinin en şanlı direnişini gösterip,
Osmanlı tokadıyla tüm darbecileri, yurt dışı bağlantıları ile birlikte yerle yeksan
etmemizi müteakiben; “artık darbeler ve darbe zihniyeti bitmiştir” naraları
atmış olsak da şimdi bir durup, “hele, neler oluyor arkadaş” demek icap
etmiştir. Bu, teğmenler vesilesiyle...
Darbeler bitti
mi, bitmedi mi? Bitmedi ise neden bitmedi?
FETÖ
kalkışmasından sonra tüm askeri okullar boşaltıldı. Çok ciddi temizlik yapıldı.
Devlet paranoyak derecede aşırı tepki ile büyük operasyonlar gerçekleştirdi.
Haklıydı. Ölüm kalım meselesiydi. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” durumu vardı.
“Ya herro ya merro” denildi. ABD aparatı FETÖ, en tehlikeli kanser hastalığı
gibi bünyeden temizlenmeye çalışıldı. Buna rağmen, kriptolar varlığını
sürdürmeye devam ediyorlar…
Sıfırlanan
askeri okullara yeni öğrenci alınırken, Cumhuriyet tarihinin en titiz, en
dikkatli mülakatları yapıldı. Mülakatlara bizzat girmesem de komisyonları
koordine eden kişi olarak komisyonlarda görev alan tüm üyelerin ne kadar ciddi
ve hassas çalıştıklarına şahit oldum. FETÖ iltisaklı bir yana, adeta hasbel
kader uzaktan onlara bakmış insanlar dahi alınmadılar. Akrabalık derecesinde
suyunun suyu bile düşünüldü. Vatanını milletini seven saf Anadolu çocukları
tercih edilmeye çalışıldı. Çocukların zihinlerinde darbeciliğin tozu dahi
olmasın diye hassas davranıldı.
Peki o halde
bu çocuklar içerisinden nasıl, cuntacılık emareleri gösteren, Tuzladaki teğmenler
hadisesi zuhur etti? Bu meselenin, “bir teğmenin 10 Kasım töreninde yakasına
Atatürk fotoğrafı takmamış olması” kadar basit olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Hayır, ben
bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Yakaya bir fotoğraf takılmaması aynı
üniformayı giyen iki teğmeni, birbirine bu kadar düşmanca kavgaya götürmez! Belli
ki içeride kamplaşma var! Birileri ikilik oluşturmaya çalışmış! Acı ki
başarılmış!
Ankara’da
mülakatlar esnasındaki şahsi gözlemim ve o zamanlarda kulağıma gelen fısıltıları
dikkate aldığımda bende oluşan kanaat; gözlem altına almamız gereken en önemli
hususun askeri okullar ve müfredatları olduğu yönündedir.
Mülakatlarda
liyakatli, tertemiz çocuklar seçilip, Milli Savunma Üniversitesine gönderildi.
Peki, Harp Okullarında neler oldu?
Sayın
Cumhurbaşkanımıza açıkça sesleniyorum: “FETÖ Kalkışmasından sonraki öğretim
yıllarında, Harp Okullarında ders veren öğretim görevlileri hakkında, emekli ve
muvazzaf ayırımı yapmaksızın inceleme başlatılması talimatını verir misiniz,
lütfen!”
Kalkışmadan
sonra oluşturulan mülakat komisyonlarında görev alan emekli ve muvazzaf
askerler ile Bakanlıklardan gelen görevliler, vazifelerini en güzel şekilde
yerine getirmişlerdir. Pırıl pırıl öğrenciler seçilerek okullara
gönderilmiştir. Peki, okullarda eğitim başladıktan sonra, bilhassa Kara Harp
Okulunda özellikle askeri derslerde bu çocuklara neler verilmiştir?
Evet, MSB
Rektörü Prof. Erhan Afyoncu ve Kara, Deniz, Hava Harp Okullarının Dekanları da
isabetli seçimlerdi. Görevlerinin gereğini yapmaya çalışmışlardır. Kesinlikle
onlar hakkında şüphe oluşturma gibi bir niyetim yoktur ve olamaz da. Ancak, bu
insanlar sivildiler ve kuruma yabancıydılar. Ellerinde de sihirli değnek yoktu.
Derslere eski öğretim görevlileri girmeye devam ettiler. Okullarda görev yapan
öğretim görevlileri içlerinde yeterince temizlik yapılmamıştı veya
yapılamamıştı. Darbeci zihniyeti taşıyan muvazzaf ve emekli subaylar askeri
konularda ders vermeye devam ettiler. İşte teğmenlerin hadisesi bu durumun sonucudur.
Diğer önemli
konu ise müfredat! Müfredatta yeterli düzenleme yapılabilmiş miydi? Mesela;
demokrasi dersi var mı? Darbeler tarihi dersi var mı? Yapılan bütün darbeler
lanetlenerek anlatılıyor mu? İnsan Hakları dersi konulmuş mu? Başka üniversitelerde
çok gerekmese de MSÜ'nde bu ve benzeri dersler mutlaka olmalıdır.
Neticeyi
kelam; her şerrin hayra bakan bir tarafı da olurmuş, düşüncesinden hareketle
teğmenler hadisesi bir sinyal olarak değerlendirilerek; Harp Okullarında hangi
dersler okutuluyor ve özellikle askeri alanlardaki derslere kimler giriyor? Bu
konu acilen ele alınmalıdır.
Pansuman
tedbirlerle derin yaralar kapatılamaz!
Evet, “artık
darbeler ve darbe dönemleri bitmiştir” diyoruz.
Ama,
zihinlerden de tamamen temizlenmeden darbeler bitmez!
Eğer, saf
çocukların zihinlerine, birileri hala zehir enjekte etmeye devam ediyorlarsa,
önlem almamak çok büyük gaflettir.
Milli
gururumuz, iftihar vesilemiz olan ordumuz yurt dışında, özellikle terör
bölgelerinde üstün başarılara imza atarken, içeride üç beş darbeci kalıntısının
bu güzellikleri zedelemeye kalkmasına tahammül edilemez, taviz verilemez,
tolerans gösterilemez.
Allah yar ve
yardımcımız olsun.
Gürcan Onat,
19.12.2023, Fatih.
Maşallah, mesele bu kadar güzel izah edilebilirdi. Kalemine sağlık Gürcan abim. 💐
YanıtlaSil