Adaleti
Savunanlar Derneği (ASDER), üyeleri arasında “BİR EKMEĞİ DE SEN PAYLAŞ”
kampanyası düzenleyerek, İdlip’e un gönderme kararı almıştır. Toplanan
bağışları Hayrat Yardım Derneği ile İdlip’e ulaştırmıştır. Biz de yerinde
gözlem amacıyla, ASDER Genel Sekreteri Reşat Fidan ile 10 Mart Salı günü sabahı
THY’nın 07.15 uçağı ile İstanbul’dan Hatay’a havalandık. Hatay havaalanında
dernek görevlileri bizi karşılayarak, önce Reyhanlı’ya, oradan da Cilvegözü
sınır kapımızdan ve Babülhava Suriye tarafı kapısından geçerek, Salkin’e
götürdüler.
Suriye
tarafına girdiğimiz andan itibaren sanki bir zaman makinesinden geçip elli,
altmış yıl geriye düşmüş gibi bir hisse kapıldık. Ancak gördüğümüz hayalet
binalar, göreceğimiz insan manzaralarının yanında hiç de bir şey değilmiş,
meğer.
Önce çadır
kentleri ziyaret ettik, buralarda ekmek dağıtımlarına şahit olduk. Lakin o
çadırlarda yaşayan insanları, yaşlıları, kadınları ve çocukları gördükçe;
halimize sayısız şükür mü edelim, daha fazla yardım edemeyişimize tövbe
istiğfar mı edelim, zalimlere lanet mi okuyalım bilemedim. Resimlerini
paylaştığım tablo söz ve yazı ile anlatılır gibi değildi elbette. Mesela yine
fotoğrafını yayınladığım çadırda eşi ölmüş olan bir kadın dört çocuğu ile
yaşamaya çalışıyormuş. Kendisi çalışmaya gittiği için görevli kişiler resim
alabilme imkânı tanıdılar. Milyonlarca insanın yaşadığı bu çadırlarda elektrik
elbette yok, su çok kısıtlı olarak ortak depolar vasıtası ile verilebiliyor ve
tuvaletler belli bölgelere yapılmış, birkaç adetten ibaret. Türkiye’den gelen
yardım derneklerimizin, Allah’a binlerce şükür olsun ki, üzerlerine düşen
insani yardımı layığı veçhile yaptıklarını gözlemledik.
Salkin büyük
bir yerleşim yeri, göçlerle birlikte nüfusu dörde katlanmış, müsait alanları
çadır kentlerle dolmuş. Türkiye’de her an yıkılabilir korkusu ile annelerin
yanına dahi yaklaştırmayacakları bir binada öğretim gören çocukların ara tatili
münasebeti ile karne dağıtım törenine tesadüf ettik, biz de karne ve hediyelerini
verme şerefine nail olabildik. O şartlar altında küçücük yavruların o tatlı
gülüşlerini gördükçe, doğrusu ben ağlamamak için kendimi zor tuttum. Daha sonra
Hayrat Yardım Derneğinin şehir merkezinde ekmek dağıtımına şahit olduk. Düzenli
bir şekilde, bu hizmet kesintisiz devam ediyor. Yakın ilçe Keferteharim'de bir
okul müdürünün evine ziyarete gittik, duyduklarımız bizi çok üzdü, ne
yapabiliriz diye arayış içerisindeyiz. Müdür beyin söylediğine göre ilçede iki
adet orta okul varmış, her birinde 500 olmak üzere toplam 1000 civarında talebe
ve buralarda görevli altmış beş, yetmiş öğretmen varmış. Bu öğretmenler beş
kuruş maaş almadan meccanen görev yapıyorlarmış, ancak kendi ailelerini
geçindirebilmek için çok zor durumda imişler. Çocukları da terk etmek istemiyorlar.
Rabbim bir çıkış yolu nasip eder inşaallah.
Gece Hayrat
Yardım Derneğinin yetimler misafirhanesinde konakladık ve bu vesile ile burada
kalan, hafızlık çalışan, dini eğitimlerini alan yetim çocuklarla da tanışmış
olduk.
Ertesi günü başka
bölgelerdeki çadır kentleri de ziyaret ederek, İdlip şehrinin merkezine doğru
yola çıktık. Savaştan önce Suriye’nin büyük ve canlı şehirlerinden biri olan
İdlip, ne yazık ki füze ve uçaklardan bombardımanlarla perişan bir hale
getirilmiş. İdlip, Suriye'nin kuzeybatısında bulunan ve aynı isimli yönetim
bölgesinin merkezi olan şehir. Halep'e 60 km uzaklıktadır. Bizim Hatay ilimize
toprak komşuluğu var. Bu nedenle Hatay ve Kilis gibi güney illerimizle
benzerlikler gösteriyor.
Oldukça eski
bir yerleşim alanı olan şehir yakınlarında pek çok eski şehir kalıntısı var.
Bunlardan Ebla antik kenti, bir zamanlar bölgede önemli bir merkezmiş, şimdi bu
Roma harabelerinin içlerinde insanların çadırlar kurup, yaşamaya çalıştıklarını
gördük.
Şehrin
ekonomisi tarıma dayanıyor ve Suriye'nin önemli tarım merkezlerinden birisi.
Özellikle de zeytin üretimi yapılmakta. İdlip zeytin, pamuk, buğday ve meyve,
özellikle kiraz için önemli bir üretim merkeziymiş. 1995 yılında ekili yaklaşık
300 hektar alan varmış. Şimdi maalesef çok azalmış.
İdlib
Türkiye sınırında yer alması nedeniyle iç savaş boyunca en fazla göç alan il olmuş.
Beşşar Esed rejimi ve destekçilerinin ülke genelindeki saldırı ve ablukaları
nedeniyle il, milyonlarca sivilin sıkıştığı bir alan haline gelmiş. İdlib'deki
yerleşimlere dağılan sivillerin bir milyondan fazlası, Türkiye sınırına sıfır
sayılabilecek 300’ün üzerinde kampta barınıyor. Yerel sivil idare kayıtlarına
göre İdlib’de 2 milyon 400 bin civarında yerli nüfus, yaklaşık 2 milyon da iç
göçle gelmiş vatandaş barınıyor.
İdlib,
Türkiye sınırının 130 kilometresini paylaşıyor.
Çatışma
durumunda Hatay sınırında yeni bir göç dalgasıyla karşılaşma ihtimali,
Türkiye'yi en fazla endişelendiren konudur. Halihazırda 4 milyon civarında
Suriyeliyi barındıran Türkiye, İdlib'de ateşkesin korunması gerektiğinin altını
önemle çiziyor.
Öte yandan,
TSK'nın gözlem noktaları bulundurması, İdlib'i daha kritik önemde bir yer
haline getirmiştir.
İdlib, 4-5
Mayıs 2017'deki Astana toplantısında Türkiye, Rusya ve İran tarafından
çatışmaların en yoğun olduğu dört alanda belirlenen Gerginliği Azaltma
Bölgeleri'nden biriydi.
Türkiye,
Ekim 2017'de Astana anlaşmaları kapsamında İdlib'de 12 ateşkes gözlem noktası
kurdu.
Yaklaşık 4
milyon sivil, Türk Silahlı Kuvvetleri güvencesi altında barınırken, rejim ve
destekçileri, diğer üç GAB'yi (Humus, Doğu Guta ve güney cephesindeki
Dera-Kuneytra) ele geçirdi.
İdlib,
halihazırda muhaliflerin ve rejim karşıtı silahlı grupların son kalesi
konumunda. İl doğu, batı ve güneyden rejim güçlerince kuşatılmış durumdadır.
İdlib konumu
itibariyle birçok açıdan önem teşkil ediyor. Kentten geçen M5 otoyolu, Türkiye,
Suriye ve Ürdün'ü birbirine bağlıyor. Suriye içinde ise Akdeniz'e çıkış kapısı
niteliğindeki İdlib, Lazkiye, Hama ve Halep illerine komşu.
Rusya'ya ait
Hmeymim Üssü'nün de bulunduğu Esed rejiminin "kalbi/kalesi"
Lazkiye'ye komşu olması, İdlib'in stratejik değerini artırıyor.
Suriye'nin
en büyük insani yardım giriş kapısı konumunda da olan İdlib'deki Babülhava
Sınır Kapısı'ndan ayda ortalama 1.500 civarı insani yardım tırı geçiyor. Bunun
yanı sıra Babülhava'dan ayda 4.500 tır civarı da ticari mal girişi oluyor.
İdlib, 2015
yılında El Nusra ve Ahrar-uş Şam gibi selefi gruplardan oluşan çatı
örgüt Fetih Ordusu tarafından ele geçirilmişti. Zamanla Şam, Halep ve
Hama eyaletlerinden ayrılan grupların da eyalete gelmesiyle İdlib muhaliflerin
kalesi haline geldi. Sonra El Nusra (Nusret Cephesi) adını Şam’ın Fethi
Cephesi olarak değiştirdi. 2016 yılının ikinci yarısından sonra İdlib’deki
fikir ayrılıkları taraflar arasında çok daha sertleşmiş, Şam’ın Fethi Cephesi
bazı gruplarla birleşerek Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) adını almıştır. Halen
şehirde hakim olan unsur bu HTŞ’dir.
Geçtiğimiz
ay rejimin hain saldırısı neticesinde yaptığımız operasyon ve harekatlardan sonra
malumunuz, 5 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Rusya lideri
Putin Rusya’da görüşerek İdlib’de ateşkes kararı almışlardır. Görüşme sonunda
yayınlanan karar şu şekildeydi:
- Gece 00.01 itibariyle ateşkes
sağlanacak.
- M-4 karayolunun kuzeyinde ve
güneyinde 6 KM güvenli koridor tesis edilecek.
- Bu koridorda Türk-Rus ortak
devriyesi 15 Mart günü başlayacak.
- Esad rejimi, Soçi sınırlarını
aşarak ele geçirdiği bölgelerden geri çekilmeyecek.
Bölge halkının tek umudu Türkiye’dir. Rejim girdiği yerleri
yerle bir ediyormuş, ne bir insan, ne bir bina bırakıyormuş, bölgeden
edindiğimiz bilgi bu şekildedir. Halk görüşmeden rejimin işgal ettiği yerlerden
geri çekilmesi kararını büyük bir ümitle beklemiş. Bu olmayınca, şu an hayal
kırıklığı içerisindeler.
İdlip içerisinde de derneklerin insani yardımlarına şahit
olduk. Özellikle bir aile bizi darmadağın etti dersem mübalağa etmiş olmam.
Yaşlı bir adam 6 erkek evladını son bombardımanda kaybetmiş, Maretimuran’dan
İdlip’e gelmişler eşi, 5 gelini ve 35 torunu ile iki üç odalı bir evde yaşamaya
çalışıyor, kendisi de evin önündeki eski bir pikap içerisinde yatıyor. Bu
manzarayı görünce o küçücük yavrucuklara elbiseler giydirirken, hele her şeye
rağmen sevimli yüzlerini, tatlı gülüşlerini görünce Reşat kardeşimle bu sefer
gözyaşlarımızın boşalmasına engel olamadık. Buradan geçtiğimiz bir sığınma
binasında 70-80 aileye ekmek dağıttık, sığınma binası dediğimiz yer beş katlı,
sadece kabası bitmiş bir bina idi. Başka hiçbir şey yok. Hele ki resmini
paylaştığım her bir ailenin yerleştiği odalardan bir odayı görme imkanı bulduk
ki anlatılacak gibi değil, daha fazla dayanamayıp, dışarı kaçtım, çünkü
hıçkırıklarıma engel olamayacaktım. Samimi olarak söylüyorum, Türkiye’de parkta
geceleyenler dahi bunlara göre cennette yaşıyor gibiler.
Sonuç: İnsani yardımlar kesintisiz, hatta artarak devam
etmeli. Lakin taşıma suyla değirmen dönmez, en kısa zamanda savaşı
sonlandırmanın, bu insanları eski yerleşim yerlerine döndürmenin yollarını
bulmalıyız. Rusya ve Esed insanlık dışı vahşet ve katliamlara imza atmışlar.
Bizdeki muhalefetin dediği gibi Esed ile anlaşıp konuşmaları mümkün görünmüyor,
çünkü oradaki insanlara o kadar zulüm yapmış ki yan yana gelebilmeleri,
birlikte yaşamaları ateş ile buzun yan yana gelebilmesi gibi bir şey. Ne yazık ki
biz burada rahat ve ferah bir şekilde yaşarken din kardeşlerimiz perişan bir
halde hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Allah yar ve yardımcıları
olsun.
Görünen şu ki, bizden başka yardım edecek kimseleri yoktur. Suriye
ve hatta tüm dünya mazlumlarının tek umudu Türkiye'dir.
Allah bizim de yar ve yardımcımız olsun.
Gayret bizden, tevfik Cenabı Haktandır.
Gürcan Onat, 14 Mart 2020, 00.30, Fatih.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder